Tebriz’in Güneş’i neden söndürüldü?
Tebriz’in
Güneş’i neden söndürüldü?
“Çocukluk
çağlarında bana garip bir hal gelmişti. Kimse bu halimi anlayamadı. Babam bile
ne olduğunu bilmiyordu. Bana diyor du ki, ‘Sen divane değilsin bilmem ki bu
gidişin sebebi ne? Sen de bu yola gitmek için gerekli olan ne terbiye var, ne
riyazat var ne de başka bir şey’. Babama dedim ki: Şu sözü benden dinle! Senle
ben öyle bir haldeyiz ki sanki bir kaz yumurtasını tavuğun altına koymuşlar. Bu
yumurtadan bir kaz yavrusu çıkmış. Biraz palazlanınca bir su kenarına gelir,
yavru hemen suya atlar. Ana tavuk etrafında çırpınır ama o kümes kuşudur; onun
suya girmesine imkan yoktur. İşte seninle ben de böyleyiz. Ey Babacığım! Ben kendimi yüzdürecek bir
deniz görüyorum, benim yurdum o denizdir. Halim de o deniz kuşlarının hali
gibidir. Eğer sen benden isen gel! Yahut ben bu derya içinde senden değilsem
git, kümes kuşlarına karış. Bu sözlerim sana armağan olsun.”
Mânâ
aleminin gözcülerinden Tebrizli Şems’in çocukluğunda babası ile arasında geçen
bu sohbeti, daha küçük yaşlarda O’nda beliren farklılığa ışık tutması ve bir
ayna gibi yansıtması açısından önemli bir olgu. Bazıları O’nun kimsenin
göremediği Gayb alemini gördüğünü de söylüyor. Yazılanlara göre hocası Ebubekir
Sellebaf’a Şems bu durumu anlattığında Sellabaf’in tepkisi, “Bundan kimseye söz
etme” oluyor.
Tebrizli
Muhammed Şemseddin
Dr.İsmail
Kaygusuz, Şems’in Alamut İsmaili İmamı Celaleddin Hasan III(1166-1221)’ün oğlu
olduğunu yazıyor ve kaynak olarak da Devletşah’ın, 1487 yılında tamamladığı "Tazkirat al-Şuara"
(Ozanların Yaşam Öyküleri) yapıtını gösteriyor. Bazı araştırmacılar ise
Melikdad oğlu Ali’nin, O’nun babası olduğunu yazıyor. Şems’in 1183 yılında
dünyaya gözlerini açtığı, 1247/48 yılında ise öldürüldüğü belirtiliyor.
Şems,
Ebubekr Sellebaf’ın yanında olgunluk mertebesine ulaşıyor, fakat daha da
ilerlemek istiyor. Hocası O’na mertebesini başka bir yerde aramasını öneriyor.
Şems önce Evhaduddin Kirmani'nin piri Şecaslı Şeyh Rükneddin'e, sonra da
Tebrizli Şeyh Şahabeddin Mahmud'a gidiyor. Bu iki alimden çok feyiz alıyor.
Daha sonra zamane şeyhlerinin önderi sayılan Cent'li Baba Kemal'in eğitimine
vakıf oluyor. Makalat’ından; fıkıh, tefsir, kelam ve felsefe bilimlerinde
Tebrizli Şems’in iyi eğitim aldığı anlaşılıyor. Arapçayı da iyi biliyor. Şems,
ilim öğrenmek için çok dolaştığından O’na “Şemsi Parende” denildiği de
belirtiliyor. Şems’in Konya’ya gitmeden önce Hacı Bektaş’a uğradığı da ifade
ediliyor.
Şems
Rum’da yoldaşını arıyor
“Allaha
yalvardım. Yarabbi beni kendi velilerinle tanıştır, onlarla yoldaş et dedim.
Rüyamda, 'Seni bir veliyle yoldaş edelim,' dediler. 'O veli nerededir?' diye
sordum. Ertesi gece bu velinin Rum diyarında (Anadolu'da) olduğunu söylediler.
Bir müddet sonra tekrar gördüğüm rüyada, 'Henüz vakti gelmemiştir, her işin bir
zamanı var' dediler.”
Dr.İsmail
Kaygusuz O’nun Hacı Bektaş’a gitme nedenini Konya ve Mevlana hakkında malumat
almak için olduğunu söylüyor. Vilayat-Name’de anlatılan bahis ise daha farklı
bir şekilde gerçekleşiyor:
“Öyle
rivayet ederler ki Molla Hünkar name yazıp elçi ile gönderdi; Hazreti Hünkar’a
vusul buldukta muhabbet namesin okuyup mefhumunu bildi. Yazmış ki bizlere bir
dede irsal edip bizi irşad ede ve deyü tahrir eylemiş. Ol vakit Hazreti Hünkar,
Çiledağı’nda ibadete meşgul idi ve otuzaltı bin mevcud idi. Çünkü Hazreti
Hünkar’un mübarek nutk-ı saadetlerinden
öyle geldi ki Molla Hünkar bizden bir dede istemiş, eğer derviş matlup edeydi
biz kendimiz gitmek lazım gelürdi; ancak mabeynimizde otuzaltı bin halifemiz
vardır, birini risal ederiz deyü buyurdular.
Dönüp etrafına nazar eyleyüp kangınız gidersiz deyü nutuk buyurdular.
Cümlesi sükuta vardı. Şemsi Tebriz’i yerinden durup erenler şahı ben giderim
dedi. Hazreti Hünkar’ın nutkundan öyle çıktı ki benlik ile meydana geldün, başıla
git başsuz gel dedi”.
Bu
anlatı aslında Hacı Bektaş Veli ile Şemsi Tebriz’inin daha önceden tanışık
olduklarını göstermektedir. Hacı Bektaş’ın 1225-35 yılları arasında Anadolu’ya
geldiği ve 1209 doğumlu olduğu kabul edilirse aralarındaki yaş farkının da
hayli fazla olduğu görülüyor.
Büyük
buluşma
Şemsi
Tebrizi’nin 1244 yılında Konya’ya geldiği sanılıyor. Konya’ya girişin Hicri 642
olduğu Makalat’ından anlaşılıyor. Prof.Dr. Mikail Bayram’ın; Hululiyye
mezhebinden, Abdülbaki Gölpınarlı’nın da Kalenderi dervişi olduğunu iddia
ettiği Tebrizli Şemseddin ile Mevlana’nın buluşması, Makalât’ta ve Ariflerin
Menkıbeleri’nde şu şekilde anlatılıyor:
“Şems
yukardaki tarihte Konya'ya gelir; Şekerciler Hanı'nda bir odaya yerleşir,
Mevlânâ'yı sorar; O’nun, o sırada Meram bağlarında sayfiyede olduğunu, ikindiye
doğru şehre geleceğini söylerler. Şems yol üzerinde beklemekte, sabırsızlıkla
Mevlânâ'nın yolunu gözetmektedir. Derkenbelirli vakit gelir, Mevlânâ bir
katıra binmiş, aheste aheste sürmekte ve kendisine yaklaşmaktadır.Yıllardır
içi aşk ve iştiyak ateşiyle dolu olan Şems, katırın dizginine yapışır, selâm
verir ve ‘Hemen söyle bana’ der, ‘Hazreti Muhammed mi daha büyüktür, yoksa
Bayezid-i Bistamî mi?’ Mevlânâ, ‘Bu ne sorudur?’der, ‘Hazreti Muhammed (selât
ve selâm ona olsun) peygamberlerin sonuncusudur, en yücesidir. Onunla Bayezid
arasında ne münasebet var?’ Şems, ‘Ama niçin Hazreti Muhammed (S.A.) hep
'Yarabbi biz seni sana layık bilgiyle bilemedik,' dediği halde Bayezid, 'Beni
ululayın şanım ne yücedir,' diye öğünmüştür?’ Mevlânâ, bu sualin heybet ve
azameti karşısında kendinden geçmiş, bir süre sonra kendine geldiği zaman
Şems'in elinden tutarak piyade bir halde kendi medresesine götürmüş, onunla
kırk gün halvette kalarak hiç kimseyle münasebette bulunmamıştır. Bu süre
içinde bütün ihtiyaçlarını Mevlânâ'nın büyük oğlu Sultan Veled sağlamıştır.”
Büyük
buluşmanın getirdikleri
Şems
ve Mevlana’nın ilk buluşmasının ardından kaynaklar, Mevlana’nın toplumdan elini
ayağını çektiğini, camiye dahi gitmediğini söylüyor. Ariflerin Menkıbeleri’nde
“Yine nakledilmiştir: Her ikisi halvethanede tam üç ay gece ve gündüz visal
orucu ile oturdular. Hiç dışarı çıkmadıkları gibi kimse de yanlarına girmeye
cesaret edemedi” deniyor.
Konya’nın
ileri gelenlerinde ve hatta Mevlana’nın kendi medresesinde bu durumun büyük bir
hoşnutsuzluğa neden olduğu ifade ediliyor. Öyleki Vilayet-Name’de, ileri
gelenlerin Sultana çıktığı ama geri çevrildikleri de anlatılıyor.
Şems
Mevlana’ya sırlar aleminin kapılarını açmıştı. Bu, Mevlana’nın bildiği fakat göremediği
bir alemdi. İlahiyatçı, tarihçi ve araştırmacıların, büyük değişimini kabul
ettikleri Mevlana, artık kendinde değildi. O, Şems sayesinde büyük bir üne
kavuşuyordu. Ama Mevlana’daki bu uyanış O’nu eşrafından, müridlerinden ve
saraydan koparmıştı.
Şems’in
gidişi
Mevlana’nın
üzerindeki baskıların artmasının ardından Tebrizli Şemseddin, 1 yılı aşkın süre
ortadan kayboluyor. Dr. İsmail Kaygusuz Batini olan Şems’in Alamut’un verdiği
görev gereği Moğol kurultayına katılmak üzere Orta Asya’ya gittiğini söylüyor
ve bunu kurultaya katılan yabancı temsilcilere dayandırarak anlatıyor. Ayrıca
Şemsi’in bu bir süre görünmeme ve bulunamama vakasının kurultay ile denk
geldiğini vurguluyor. Döndüğünde ise Mevlana O’nu Kimya Hatun ile nikahlıyor
bir daha gitmemesi, Konya’yı terk etmemesi için. Bu durum Mevlana’nın küçük
oğlu Alaaddin Çelebi’de de bir infiale yol açıyor.
Kimsenin
bilmediği sır
Prof.
Dr. Mikail Bayram keskin sözlü Şems’in Ahilerin de yer aldığı bir mecliste
“İçinizde kalbim bana şunu haber veriyor diyecek kimse yok mu? Ve ne zamana
kadar başkasının asasıyla yürüyeceksiniz?” sözlerinin tepkiyle karşılandığını
anlatıyor.
O
mecliste adliye nazırı Nusratü’d-din
Ahmed’in olduğunu da yazıyor. Bayram’a göre Şems bu sözleriyle Ahi
Evren’in meşrebine muhalif sözler sarf etmiş yani Hulul inancını açığa
vurmuştur. Bu olaydan üç gün sonra da öldürülmüştür. Suikastçilerin içinde
Alaaaddin de vardır. Şems’in öldürülmesi Mevlevi Yazar Eflaki’nin dizelerinde
şöyle anlatılıyor:
“Yine
bazı arkadaşlar Mevlana Şems’in o topluluktan darbe yedikten sonra
kaybolduğunda müttefiktir. Bazıları onun büyük Mevlana’nın yanında gömülü
olduğunu rivayet ederler.
Yine
Şeyhimiz ariflerin sultanı Arif Çelebi hazretleri, kendi annesi Fatma Hatun
hazretlerinden şöyle rivayet etti: Mevlana
Şems hazretleri şehitlik mutluluğu derecesiyle müşerref olunca, o gafil
alçaklar onu bir kuyuya atmışlar. Sultan Veled hazretleri bir gece Mevlana
Şems’i rüyasında gördü. Şems rüyasında ona ‘Falan yerde uyumuşum’ dedi. Sultan
Veled gece yarısı kendisiyle içli dışlı olan müritleri topladı ve hep birlikte
gidip Şems’in mübarek vücudunu dışarı çıkardılar. Gülsuyu, misk ve amber
sürerek Mevlana’nın medresesinde medresenin mimarı Emir Bedreddin’in yanına
gömdüler. Bu herkesin bilmediği bir sırdır.”
Alaaddin
Çelebi
Mevlana’ya
Şemsi Tebrizi’nin öldürüldüğü bir müddet söylenmemiş olmalı. Elim olayın
ardından Mevla’nın küçük oğlu Alaaddin Çelebi, Ahi Evren Hace
Nasirüddin(Prof.Bayram o tarihte vezir olduğunu belirtiyor) ile Kırşehir’e
gidiyor. Babasının ısrarlarına rağmen Konya’yı terk ediyor ve dönmüyor.
Ahilik
teşkilatına girmiş olmalı ki Ahi Evren ile birlikte hareket ediyor. 1260
yılında Moğollara karşı yapılan ayaklanmada yer alarak Caca Nureddin tarafından
Ahi Evren ile birlikte öldürülüyor.
Mevlana’nın Şems’in ardından yazdığıdır:
Ey
kalbimizde olan nur!
Gel
didinmelerimin ve arzumun sonu gel.
Hayatımızın
senin elinde olduğunu biliyorsun
Hayatı,
kullarını sıkıntı yapma gel.
Ey
aşk! Ey sevgili!
Engelleri
aş ve inadı bırak da gel.
Ey
Hüdhüdlerin sahibi olan Süleyman!
Lütfedip
de bizi aramak üzere gel.
Ey
sevmede birinci gelen kişi
Aşkın
gerçeği seni geçip birinci oldu.
Ruhlar
senin kaybolmandan ötürü inleyip feryat etmedeler;
Miadını
doldur da gel.
Ayıplarını
ört, iyilikleri saç;
Cömert
olanların âdeti de böyledir gel.
Farsça
‘gel’ nasıl derler? ‘Biya’mı?
Ya
gel veya bizim davetimize hak ver de gel.
Geleceğin
zaman muradımız ne de açılır.
Gelmeyeceğin
zaman da muradımız ne kesat olur; gel.
Ey
Arab’ın Küşadı! Ey İran’ın Kubad’ı!
Kaynaklar
Makalat,
Şemsi Tebrizi, Çeviren Mehmed Nuri
Gençosman s.11,13,42
Manakıb-ı
Hünkar Hacıbektaş-ı Veli Vilayet-Name, Abdülbaki Gölpınarlı s.91
Selçuklular
Zamanında Konya’da Dini ve Fikri Hareketler, Prof.Dr. Mikail Bayram s.95,97
Ariflerin
Menkıbeleri, Ahmed Eflaki s.524,525
Ahi
Evren-Mevlana Mücadelesi, Prof.Dr.Mikail Bayram s.183,184
http://www.ismailkaygusuz.com/ Şemseddin Tebrizi, Hacı Bektaş Veli ve İlişkileri Üzerine
http://akademik.semazen.net/article_detail.php?id=278 Doç.Dr. Bayram Ali Çetinkaya
Yorumlar
Yorum Gönder