Abdal Musa
Anadolu’nun nefesi III
Abdal Musa
“Ya erenler, Genceli’de genç ay gibi doğam, adum Abdal Musa çağırduram”
Hacı Bektaş-ı Veli öğretisine ve yoluna sahip Bacıyan-ı Rum ve Abdalan-ı Rum toplulukları, mensubu oldukları felsefi düşünceyi ve bu öğretinin motiflerini gittikleri tüm coğrafyalarda yayma gayretinde olmuşlar, Orta Asya’dan gelen Türkmen inançlarını da korumuşlardır. Hacı Bektaş-ı Veli’den sonra Anadolu’da 13 yüzyıl sonları ve 14. yüzyılda ikinci pir olarak kabul edilen Abdal Musa da, Anadolu’nun keramet sahibi Horasan erenlerdendir. 1271-1365 yılları arasında yaşadığı sanılmaktadır.
“Kim ne bilür nice Soy’danız
Ne bir zerre od’dan ne hod Su’danuz
Bizüm hususumuz ma’rifet söyler
Biz Horasan mülkündeki Bab’danuz”
Abdal Musa, Bektaşilik’te ayrı bir yere sahiptir. Antalya Teke yöresine gelmeden evvel O’nun, Bursa fethine tahta bir kılıçla katıldığı tarihçiler arasında söylenmekte ve ortak bir görüş olarak karşımıza çıkmaktadır. O, Osmanlı Devleti’nin ve Yeniçeri Ocağı’nın kuruluşunda rol almış tarihsel bir karakterdir. Bektaşilikte 12 posttan 11.si, Ayakçı Abdal Musa Postu’dur.
Abdal Musa Velayetnamesi’nde Abdal Musa’nın Seyyid Hasan Gazi’nin oğlu olduğu yazılmaktadır. O, anasından yetim kalmıştır.
Abdal Musa Velayetnamesi
Yazarı tam olarak bilinmemekle birlikte Pror.Dr.Abdurrahman Güzel’in bulduğu Abdal Musa Velayetnamesi’nin nüshanın sonunda “İzzetli saadetli benüm biraderüm Hüseyin Efendi hazretlerine sene 1125/1713 Pir Efendi Zade Mehmed Oğlu” yazmaktadır. Bu nüshada muhtemelen kopya bir nüshadır.
Abdal Musa Velayetnamesi şu sözlerle başlar:
“Ol esrar sözlü ve kelecisi tuzlu ve latif gözlü ve güler yüzlü Sultan Hacı Bektaş El-Horasani bir gün hayatında oturur iken mübarek nefesünden nutka gellüp eyitdi:
‘Ya erenler, Genceli’de genç ay gibi doğam, adum Abdal Musa çağırduram’ dedi.
‘Beni isteyen anda gelsün bulsun’ dediydi.”
Giriş bölümünde yer alan bu ifadelerin ardından sonraki kısımlarda Abdal Musa’nın Teke yöresi halkı ve beyi ile yaşadığı olaylar anlatılmaktadır. Teke Beyi’nin ölmesiyle O’nun oğluna Abdal Musa’nın nasip vermesi dile getirilmekte, böylelikle Abdal Musa yönetimde etkin olmaktadır. Aydınoğlu Gazi Umur Paşa ile geçen diyalogları ise Abdal Musa’nın, bölgesel olarak etkinliğini artırma gayretidir. Umur Paşa’nın askerlerinin doyurulması ve 40 bin erden bahis edilmesi Umur Paşa’nın güçlü bir donanmaya sahip olduğunu göstermektedir. Abdal Musa, Umur Paşa’nın yanına Seyyid Ali(Kızıl Deli Sultan)’yi vermekte, fetih hareketlerine kendi öğrencilerinin katılmasını sağlamaktadır. Abdal Musa Veleyatnamesi’nde bu vaka şöyle anlatılır:
Aydınoğlu Gazi Umur Bey
“Andan sonda Abdal Musa Sultan kalkdı. Deniz kenarına indi ve dedi ki:
Buraya leşker geliyor. Karıncıkları açdur. Dahi bir şikarcık şunmadılar. Karıncıkların toyuralım didi.Bir saatden sonra denizden bir gemi zuhür itti. Geldiler, dergahı görünce,
“Hay bunda abdallar var ancak” didiler. Gemiden çıkan kişiler abdalların yanuna gelüp:
“Ey abdallar ne ararsunuz” didiler. Abdallar didiler ki:
“Bunda gerçek er vardır size muntazırdur” didiler.
“Ve sizun içün yimek hazırladı” didiler.
Bunlar dahi sürüp erün nazarına geldiler. Ocakta erün haranısun gördüler.
“Hay Sultanum, bu yimek sizin leşkere mi yeter, bizim leşkere mi yeter” didiler.
Abdal Musa Sultan kalkdı. Haranınun yanına vardı, kepçeyi eline aldı:
“Din, imdi abdallar, bunları siz üleşdirün” didi.
Bunlar tamam kırkbin er idi. Abdallar yimeği üleştirdiler. Dahi yetişmeyenine tekrar üleştirdiler. Yimek cümlesine yetişdi. Karınları toyduktan sonra önlerinden yemek dökülüp kaldı.
Yeter sultanum didiler. Abdal Musa Sultan kepçeyi Haranınun üzerine kodu, giri çekildi. Abdallar gördülerki Haranı yine evvelki gibi dolup turur, hiç eksilmemiş. Abdalun birisi didiki:
“Niçin geri çekildiniz hey gaziler, gelin görün, Haranı dolu durur. Siz bu Haranı’daki yemekleri birinüz yeriz sanırdunız. Yine toptoludur.”
Geldiler gaziler temaşa eylediler. Bildiler ki bu er gerçek velidir. Gazi Umur Beg geldi, didi kim:
“Şimdengirü biz sana çağırıruz efendüm, himmet eyle” didi.
Abdal Musa Sultan eyitti:
“Bir börk getürün. Umur Beg’e giydirelüm” didi. Bir Kızıl Börk getürdiler. Umur Beg’in başına giydirdiler.
“Gaziler, şimdengirü buna Gazi Umur Beg din” didi.
“Varsun bu beg de gazi olsun gayrü. Şimden sonra gazilik verüp, dururuz” didi. Gazi Umur Bey eyitti:
“Bize bir yadigar verin Sultanım” didi. Sultan eyitdi:
“Şol Kızıl Deli’yi size virdük. Alun gidün” dedi.
Bu gaziler kalkdılar:
“Gider misin baba?” didiler.
Kızıl Deli Sultan işaretle “Giderün” dedi.
Abdal Musa Sultan çağırup bir ağaç kılıç sundı. Kızıl Deli Sultan aldı öpdi başına kodı. Andan sonra yürüdüler. Abdal Musa Sultan eyitdi: ”Din imdi hiç bir yere gitmen. Dogrı Boğaz Hisarı’na varun. Üzerine düşün. İkdam idün. Alırsunuz. Boğaz Hisarun aldukdan sonra Rumeli’n size virdüm. Önünüze kimse turmasın dedi.”
Gazi Umur Bey anlatısında bahsi geçen 40 bin asker içerisinde Abdal Musa’ya bağlı olan Türkmen askerlerinin de olması kuvvetle muhtemeldir. Abdal Musa’nın Orhan Gazi döneminde gazalarda bulunduğu tarihçiler tarafından ifade edilmektedir. Ancak Abdal Musa Velayetnamesi’nde bu olaylar yer almamaktadır. Osmanlı Tarihçisi Aşıkpaşazade de, Abdal Musa’nın gazalara katıldığını yazmakta, yeniçeri ile ilişkisine de değinmektedir:
Bükme Elif-i Tac
“Bektaşilerden dedükleri bu ak börk Orhan Gazi zamanında Bilecik’te zahir oldu. Ve illaki Bektaşilerin Ak börk giymesine sebep, bunların bir şeyhleri vardı ana Abdal Musa derlerdi. Ol Abdal Musa sebep olmuşidi. Meğer ol bir gün gaza niyyetine gelmiş. Sefere bile gitmiş. Bu yeniçerilerilen bir nice zaman yoldaş olmuş. Meğer bir gün yeniçerilerden bir eski börk dilemiş. Bunlar dahi bir eski börk vermişler. Bu Abdal Musa olan derviş dahi bu yeniçeri börkünü başına giymiş; seferleri bunlarınile bile seferlemiş. Ahirü’l-emir Abdal Musa seferden dönicek geri vilayetine varmış. Ol, yeniçeriden giydiği börkile bile varmış. Eyitmiş kim: İşte ben gaziler tacın giyip geldüm deyü hayli tefahür dahi eylemiş. Ol halk buna sormuşlar kim: “Bunun adı nedir? Buna ne derler? demişler. Bu dahi anlara cevap böyle vermiş kim: Buna bükme elif tac derler demiş.”
Aşıkpaşazade’nin anlattıklarından Abdal Musa’nın yeniçerilerin teşkilatlanmasında görev aldığı anlaşılıyor. Fakat Abdal Musa Velayetnamesi’nde Orhan Gazi ile birlikte katıldığı gazalardan söz edilmemesi bir soru işareti olarak karşımızda çıkıyor. İsmail Kaygusuz, Orhan Gazi’nin Abdal Musa’ya yurtluk vermemesini gündeme getirerek, Abdal Musa Velayetnamesi’nde bu dönemin sözünün edilmemesini Orhan Gazi ile aralarının iyi olmadığına bağlıyor.
Bu konu elbette tartışmalı bir konu ama Geyikli Baba’ya vakıf ve tekke verilip kendisinin dışlanmış olabileceği sorusu da akla gelmiyor değil. Zira Aşıkpaşazade’nin, Turgut Alp’in iyi muhabbaetinin olduğunu belirttiği Geyikli Baba ile ilgili saptamaları da bunu destekler mahiyette:
Geyikli Baba
“Eynegöl yöresinde Keşiş Dağı arasında bir nice dervişler gelip anda makam tutmuşlar. İçlerinde bir derviş varmış. Bu, dervişlerden ayrılup varur dağda geyicekler ile yürürmüş. Ve ol Turgut Alp ana muhabbet etmiş. Dayim anunile muhsahabet ederimiş. Orhan Gazi eydür: Acep kimün müridlerindendür. Varun kendünden sorun dedi. Geldiler. Sordular. Derviş eyitdi: Baba İlyas müridiyin dedi. Seyyid Ebülvefa tarıkındanın dedi.”
Bundan sonraki mısralarda Geyikli Baba’nın Orhan Gazi’nin kendisini çağırmasına rağmen varmadığını, ancak Geyikli Baba’nın bir gün Orhan Gazi’nin sarayına gelerek bir kavak ağacı diktiğini ve Orhan Gazi’ye dervişlerin duasının ona ve nesline makbul olduğunu söylediği anlatılır. Bu vakadan sonra Orhan Gazi’nin dervişin mekanına vardığı, O’na yurtluk vermek istediği ancak Geyikli Baba’nın Sultana dünya mülkünün Han’lara gerek olduğunu söylediği anlatılır. Orhan Gazi’nin ısrarları üzerine oradaki arazilerden bir kısmının dervişlere vakıflık olarak verildiği ifade edilir.
Abdal Musa, Geyikli Baba ile iletişim halindedir. Bir ateş parçasını pamuk içine koyup müridiyle Geyikli Baba’ya göndermiş, O da aynı müride bir kase süt vererek Abdal Musa’ya yollamıştır. Buradaki ateş ve pamuk, Ahmet Yesevi’ye isnad olan ‘hokka içine pamuk ve ateş koyarak göndermek’ menkıbesi ile tema olarak aynıdır. İki kudret sahibi er arasındaki mertebeye işaret eder. Vahşi hayvanlara tahakküm etmenin daha zor olduğu anlatılmak istenmektedir. Çünkü süt, geyik sütüdür.
Hoy’dan gelen iki Türkmen şeyhinin birbirlerine yakınlık duyarak cevap almak istemeleri doğal olsa gerek.
Hacı Bektaş Veli’nin emanetleri
Abdal Musa Sultan’ın Hacıbektaş Dergahı ile temasta olduğu bilinmektedir. Abdal Musa Veleyatnamesi’nde anlatıldığına göre Abdal Musa Kızıl Deli Sultanı, yanında 40 neferle birlikte Hacıbektaş Dergahı’na gödererek emanetleri almalarını, Hünkarın türbesini, tekkesini yapmalarını, bahçe kurmalarını diler. Kızıl Deli dergaha varırı ve üç emaneti ister. Ancak dergahtakiler emanetlerin yerini bilmemektedirler. Abdal Musa’ya dönerler, “Buyurduğunuz emanetlerün yerini bilmediler, yine bizi size saldılar nerede ise diyüvirün” derler.
Bunun üzerine Abdal Musa, “Biri evin anbarındadır, ol Sarı Alemdir. Birisi Mermer Çerağ’dur. Hacı Bektaş Hünkar’ın önine yanmıştır. Birisi Yeşil Fermandır, ol Sarı İsmail’dedir” der.
“Kim ne bilür nice Soy’danız
Ne bir zerre od’dan ne hod Su’danuz
Bizüm hususumuz ma’rifet söyler
Biz Horasan mülkündeki Bab’danuz
Yedi denüz bizim keşkülümüzde
Hacım umman oldı biz o gçldenüz
Hızır İlyas bizüm yoldaşımuzdur
Ne zerrece günden ne hod aydanuz
Yedi tamu bize nev-bahar oldı
Sekiz uçmag içindeki kobdanuz
Musa turup biz münacat eyleüz
Neslimüz sorarsan asl-ı Hü’danuz
Ali oldum Adem oldum bahane
Abdal Musa oldum geldim cihane
Arif anlar bizi nice Sır’danuz”
Abdal Musa ve Kaygusuz Abdal
Alevi-Bektaşi kültürünün en önemli şairleri arasında yer alan Alaiye Beyi’nin oğlu Gaybi Bey yani Kaygusuz Abdal da Abdal Musa’nın müritleri arasındadır. Gaybi Bey, bir ceylan avı sırasında okunu isabet ettirdiği ahuyu takip ederek Abdal Musa Dergahı’na kadar gelir ve ceylanın tekkeden içeri girdiğini görerek varıp dervişlerden avını ister. Dervişler böyle bir ceylanla karşılaşmadıklarını ve dergahta ahunun olmadığını söyleseler de Gaybi’yi inandıramazlar. Daha sonra O’nu Abdal Musa’nın huzuruna çıkarırlar. Attığı okun Abdal Musa’nın sol kolunun koltuğunun altında gören Gaybi, karşısındakinin gerçek bir Veli olduğunu anlayarak Abdal Musa’nın hizmetine girer ve himmet ister.
Mehmet ZENGİN 30 Nisan 2015, İstanbul
Kaynaklar:
- Abdal Musa Velayetnamesi, Prof.Dr.Abdurrahman Güzel, Türk Tarih Kurumu, s.15,16,87,91,140,141,147,148,149,152,153.
- Anadolu’da İslamiyet, Ord.Prof.Dr. M.Fuad Köprülü, s.68,69.
- Aşıkpaşazade Tarihi(Osmanlı Tarihi 1285-1502), Prof.Dr. Necdet Öztürk, Bilge Kültür Sanat s.63,64,65,308.
- Dilgüşa, Kaygusuz Abdal, Hazırlayan Prof.Dr.Abdurrahman Güzel, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Alevi Bektaşi Klasikleri 10, s.20,21,22.
- Osmanlı Toplumunda Dervişler ve Abdallar, Lucy Mary Jane Garnett, Dergah Yayınları, s,42.
- Kültür Tarihi Kaynağı Olarak Menakıbnameler, Ahmet Yaşar Ocak, Türk Tarih Kurumu, s.53,54.
http://www.ismailkaygusuz.com/419/550/247-247.html
Abdal Musa
“Ya erenler, Genceli’de genç ay gibi doğam, adum Abdal Musa çağırduram”
Hacı Bektaş-ı Veli öğretisine ve yoluna sahip Bacıyan-ı Rum ve Abdalan-ı Rum toplulukları, mensubu oldukları felsefi düşünceyi ve bu öğretinin motiflerini gittikleri tüm coğrafyalarda yayma gayretinde olmuşlar, Orta Asya’dan gelen Türkmen inançlarını da korumuşlardır. Hacı Bektaş-ı Veli’den sonra Anadolu’da 13 yüzyıl sonları ve 14. yüzyılda ikinci pir olarak kabul edilen Abdal Musa da, Anadolu’nun keramet sahibi Horasan erenlerdendir. 1271-1365 yılları arasında yaşadığı sanılmaktadır.
“Kim ne bilür nice Soy’danız
Ne bir zerre od’dan ne hod Su’danuz
Bizüm hususumuz ma’rifet söyler
Biz Horasan mülkündeki Bab’danuz”
Abdal Musa, Bektaşilik’te ayrı bir yere sahiptir. Antalya Teke yöresine gelmeden evvel O’nun, Bursa fethine tahta bir kılıçla katıldığı tarihçiler arasında söylenmekte ve ortak bir görüş olarak karşımıza çıkmaktadır. O, Osmanlı Devleti’nin ve Yeniçeri Ocağı’nın kuruluşunda rol almış tarihsel bir karakterdir. Bektaşilikte 12 posttan 11.si, Ayakçı Abdal Musa Postu’dur.
Abdal Musa Velayetnamesi’nde Abdal Musa’nın Seyyid Hasan Gazi’nin oğlu olduğu yazılmaktadır. O, anasından yetim kalmıştır.
Abdal Musa Velayetnamesi
Yazarı tam olarak bilinmemekle birlikte Pror.Dr.Abdurrahman Güzel’in bulduğu Abdal Musa Velayetnamesi’nin nüshanın sonunda “İzzetli saadetli benüm biraderüm Hüseyin Efendi hazretlerine sene 1125/1713 Pir Efendi Zade Mehmed Oğlu” yazmaktadır. Bu nüshada muhtemelen kopya bir nüshadır.
Abdal Musa Velayetnamesi şu sözlerle başlar:
“Ol esrar sözlü ve kelecisi tuzlu ve latif gözlü ve güler yüzlü Sultan Hacı Bektaş El-Horasani bir gün hayatında oturur iken mübarek nefesünden nutka gellüp eyitdi:
‘Ya erenler, Genceli’de genç ay gibi doğam, adum Abdal Musa çağırduram’ dedi.
‘Beni isteyen anda gelsün bulsun’ dediydi.”
Giriş bölümünde yer alan bu ifadelerin ardından sonraki kısımlarda Abdal Musa’nın Teke yöresi halkı ve beyi ile yaşadığı olaylar anlatılmaktadır. Teke Beyi’nin ölmesiyle O’nun oğluna Abdal Musa’nın nasip vermesi dile getirilmekte, böylelikle Abdal Musa yönetimde etkin olmaktadır. Aydınoğlu Gazi Umur Paşa ile geçen diyalogları ise Abdal Musa’nın, bölgesel olarak etkinliğini artırma gayretidir. Umur Paşa’nın askerlerinin doyurulması ve 40 bin erden bahis edilmesi Umur Paşa’nın güçlü bir donanmaya sahip olduğunu göstermektedir. Abdal Musa, Umur Paşa’nın yanına Seyyid Ali(Kızıl Deli Sultan)’yi vermekte, fetih hareketlerine kendi öğrencilerinin katılmasını sağlamaktadır. Abdal Musa Veleyatnamesi’nde bu vaka şöyle anlatılır:
Aydınoğlu Gazi Umur Bey
“Andan sonda Abdal Musa Sultan kalkdı. Deniz kenarına indi ve dedi ki:
Buraya leşker geliyor. Karıncıkları açdur. Dahi bir şikarcık şunmadılar. Karıncıkların toyuralım didi.Bir saatden sonra denizden bir gemi zuhür itti. Geldiler, dergahı görünce,
“Hay bunda abdallar var ancak” didiler. Gemiden çıkan kişiler abdalların yanuna gelüp:
“Ey abdallar ne ararsunuz” didiler. Abdallar didiler ki:
“Bunda gerçek er vardır size muntazırdur” didiler.
“Ve sizun içün yimek hazırladı” didiler.
Bunlar dahi sürüp erün nazarına geldiler. Ocakta erün haranısun gördüler.
“Hay Sultanum, bu yimek sizin leşkere mi yeter, bizim leşkere mi yeter” didiler.
Abdal Musa Sultan kalkdı. Haranınun yanına vardı, kepçeyi eline aldı:
“Din, imdi abdallar, bunları siz üleşdirün” didi.
Bunlar tamam kırkbin er idi. Abdallar yimeği üleştirdiler. Dahi yetişmeyenine tekrar üleştirdiler. Yimek cümlesine yetişdi. Karınları toyduktan sonra önlerinden yemek dökülüp kaldı.
Yeter sultanum didiler. Abdal Musa Sultan kepçeyi Haranınun üzerine kodu, giri çekildi. Abdallar gördülerki Haranı yine evvelki gibi dolup turur, hiç eksilmemiş. Abdalun birisi didiki:
“Niçin geri çekildiniz hey gaziler, gelin görün, Haranı dolu durur. Siz bu Haranı’daki yemekleri birinüz yeriz sanırdunız. Yine toptoludur.”
Geldiler gaziler temaşa eylediler. Bildiler ki bu er gerçek velidir. Gazi Umur Beg geldi, didi kim:
“Şimdengirü biz sana çağırıruz efendüm, himmet eyle” didi.
Abdal Musa Sultan eyitti:
“Bir börk getürün. Umur Beg’e giydirelüm” didi. Bir Kızıl Börk getürdiler. Umur Beg’in başına giydirdiler.
“Gaziler, şimdengirü buna Gazi Umur Beg din” didi.
“Varsun bu beg de gazi olsun gayrü. Şimden sonra gazilik verüp, dururuz” didi. Gazi Umur Bey eyitti:
“Bize bir yadigar verin Sultanım” didi. Sultan eyitdi:
“Şol Kızıl Deli’yi size virdük. Alun gidün” dedi.
Bu gaziler kalkdılar:
“Gider misin baba?” didiler.
Kızıl Deli Sultan işaretle “Giderün” dedi.
Abdal Musa Sultan çağırup bir ağaç kılıç sundı. Kızıl Deli Sultan aldı öpdi başına kodı. Andan sonra yürüdüler. Abdal Musa Sultan eyitdi: ”Din imdi hiç bir yere gitmen. Dogrı Boğaz Hisarı’na varun. Üzerine düşün. İkdam idün. Alırsunuz. Boğaz Hisarun aldukdan sonra Rumeli’n size virdüm. Önünüze kimse turmasın dedi.”
Gazi Umur Bey anlatısında bahsi geçen 40 bin asker içerisinde Abdal Musa’ya bağlı olan Türkmen askerlerinin de olması kuvvetle muhtemeldir. Abdal Musa’nın Orhan Gazi döneminde gazalarda bulunduğu tarihçiler tarafından ifade edilmektedir. Ancak Abdal Musa Velayetnamesi’nde bu olaylar yer almamaktadır. Osmanlı Tarihçisi Aşıkpaşazade de, Abdal Musa’nın gazalara katıldığını yazmakta, yeniçeri ile ilişkisine de değinmektedir:
Bükme Elif-i Tac
“Bektaşilerden dedükleri bu ak börk Orhan Gazi zamanında Bilecik’te zahir oldu. Ve illaki Bektaşilerin Ak börk giymesine sebep, bunların bir şeyhleri vardı ana Abdal Musa derlerdi. Ol Abdal Musa sebep olmuşidi. Meğer ol bir gün gaza niyyetine gelmiş. Sefere bile gitmiş. Bu yeniçerilerilen bir nice zaman yoldaş olmuş. Meğer bir gün yeniçerilerden bir eski börk dilemiş. Bunlar dahi bir eski börk vermişler. Bu Abdal Musa olan derviş dahi bu yeniçeri börkünü başına giymiş; seferleri bunlarınile bile seferlemiş. Ahirü’l-emir Abdal Musa seferden dönicek geri vilayetine varmış. Ol, yeniçeriden giydiği börkile bile varmış. Eyitmiş kim: İşte ben gaziler tacın giyip geldüm deyü hayli tefahür dahi eylemiş. Ol halk buna sormuşlar kim: “Bunun adı nedir? Buna ne derler? demişler. Bu dahi anlara cevap böyle vermiş kim: Buna bükme elif tac derler demiş.”
Aşıkpaşazade’nin anlattıklarından Abdal Musa’nın yeniçerilerin teşkilatlanmasında görev aldığı anlaşılıyor. Fakat Abdal Musa Velayetnamesi’nde Orhan Gazi ile birlikte katıldığı gazalardan söz edilmemesi bir soru işareti olarak karşımızda çıkıyor. İsmail Kaygusuz, Orhan Gazi’nin Abdal Musa’ya yurtluk vermemesini gündeme getirerek, Abdal Musa Velayetnamesi’nde bu dönemin sözünün edilmemesini Orhan Gazi ile aralarının iyi olmadığına bağlıyor.
Bu konu elbette tartışmalı bir konu ama Geyikli Baba’ya vakıf ve tekke verilip kendisinin dışlanmış olabileceği sorusu da akla gelmiyor değil. Zira Aşıkpaşazade’nin, Turgut Alp’in iyi muhabbaetinin olduğunu belirttiği Geyikli Baba ile ilgili saptamaları da bunu destekler mahiyette:
Geyikli Baba
“Eynegöl yöresinde Keşiş Dağı arasında bir nice dervişler gelip anda makam tutmuşlar. İçlerinde bir derviş varmış. Bu, dervişlerden ayrılup varur dağda geyicekler ile yürürmüş. Ve ol Turgut Alp ana muhabbet etmiş. Dayim anunile muhsahabet ederimiş. Orhan Gazi eydür: Acep kimün müridlerindendür. Varun kendünden sorun dedi. Geldiler. Sordular. Derviş eyitdi: Baba İlyas müridiyin dedi. Seyyid Ebülvefa tarıkındanın dedi.”
Bundan sonraki mısralarda Geyikli Baba’nın Orhan Gazi’nin kendisini çağırmasına rağmen varmadığını, ancak Geyikli Baba’nın bir gün Orhan Gazi’nin sarayına gelerek bir kavak ağacı diktiğini ve Orhan Gazi’ye dervişlerin duasının ona ve nesline makbul olduğunu söylediği anlatılır. Bu vakadan sonra Orhan Gazi’nin dervişin mekanına vardığı, O’na yurtluk vermek istediği ancak Geyikli Baba’nın Sultana dünya mülkünün Han’lara gerek olduğunu söylediği anlatılır. Orhan Gazi’nin ısrarları üzerine oradaki arazilerden bir kısmının dervişlere vakıflık olarak verildiği ifade edilir.
Abdal Musa, Geyikli Baba ile iletişim halindedir. Bir ateş parçasını pamuk içine koyup müridiyle Geyikli Baba’ya göndermiş, O da aynı müride bir kase süt vererek Abdal Musa’ya yollamıştır. Buradaki ateş ve pamuk, Ahmet Yesevi’ye isnad olan ‘hokka içine pamuk ve ateş koyarak göndermek’ menkıbesi ile tema olarak aynıdır. İki kudret sahibi er arasındaki mertebeye işaret eder. Vahşi hayvanlara tahakküm etmenin daha zor olduğu anlatılmak istenmektedir. Çünkü süt, geyik sütüdür.
Hoy’dan gelen iki Türkmen şeyhinin birbirlerine yakınlık duyarak cevap almak istemeleri doğal olsa gerek.
Hacı Bektaş Veli’nin emanetleri
Abdal Musa Sultan’ın Hacıbektaş Dergahı ile temasta olduğu bilinmektedir. Abdal Musa Veleyatnamesi’nde anlatıldığına göre Abdal Musa Kızıl Deli Sultanı, yanında 40 neferle birlikte Hacıbektaş Dergahı’na gödererek emanetleri almalarını, Hünkarın türbesini, tekkesini yapmalarını, bahçe kurmalarını diler. Kızıl Deli dergaha varırı ve üç emaneti ister. Ancak dergahtakiler emanetlerin yerini bilmemektedirler. Abdal Musa’ya dönerler, “Buyurduğunuz emanetlerün yerini bilmediler, yine bizi size saldılar nerede ise diyüvirün” derler.
Bunun üzerine Abdal Musa, “Biri evin anbarındadır, ol Sarı Alemdir. Birisi Mermer Çerağ’dur. Hacı Bektaş Hünkar’ın önine yanmıştır. Birisi Yeşil Fermandır, ol Sarı İsmail’dedir” der.
“Kim ne bilür nice Soy’danız
Ne bir zerre od’dan ne hod Su’danuz
Bizüm hususumuz ma’rifet söyler
Biz Horasan mülkündeki Bab’danuz
Yedi denüz bizim keşkülümüzde
Hacım umman oldı biz o gçldenüz
Hızır İlyas bizüm yoldaşımuzdur
Ne zerrece günden ne hod aydanuz
Yedi tamu bize nev-bahar oldı
Sekiz uçmag içindeki kobdanuz
Musa turup biz münacat eyleüz
Neslimüz sorarsan asl-ı Hü’danuz
Ali oldum Adem oldum bahane
Abdal Musa oldum geldim cihane
Arif anlar bizi nice Sır’danuz”
Abdal Musa ve Kaygusuz Abdal
Alevi-Bektaşi kültürünün en önemli şairleri arasında yer alan Alaiye Beyi’nin oğlu Gaybi Bey yani Kaygusuz Abdal da Abdal Musa’nın müritleri arasındadır. Gaybi Bey, bir ceylan avı sırasında okunu isabet ettirdiği ahuyu takip ederek Abdal Musa Dergahı’na kadar gelir ve ceylanın tekkeden içeri girdiğini görerek varıp dervişlerden avını ister. Dervişler böyle bir ceylanla karşılaşmadıklarını ve dergahta ahunun olmadığını söyleseler de Gaybi’yi inandıramazlar. Daha sonra O’nu Abdal Musa’nın huzuruna çıkarırlar. Attığı okun Abdal Musa’nın sol kolunun koltuğunun altında gören Gaybi, karşısındakinin gerçek bir Veli olduğunu anlayarak Abdal Musa’nın hizmetine girer ve himmet ister.
Mehmet ZENGİN 30 Nisan 2015, İstanbul
Kaynaklar:
- Abdal Musa Velayetnamesi, Prof.Dr.Abdurrahman Güzel, Türk Tarih Kurumu, s.15,16,87,91,140,141,147,148,149,152,153.
- Anadolu’da İslamiyet, Ord.Prof.Dr. M.Fuad Köprülü, s.68,69.
- Aşıkpaşazade Tarihi(Osmanlı Tarihi 1285-1502), Prof.Dr. Necdet Öztürk, Bilge Kültür Sanat s.63,64,65,308.
- Dilgüşa, Kaygusuz Abdal, Hazırlayan Prof.Dr.Abdurrahman Güzel, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Alevi Bektaşi Klasikleri 10, s.20,21,22.
- Osmanlı Toplumunda Dervişler ve Abdallar, Lucy Mary Jane Garnett, Dergah Yayınları, s,42.
- Kültür Tarihi Kaynağı Olarak Menakıbnameler, Ahmet Yaşar Ocak, Türk Tarih Kurumu, s.53,54.
http://www.ismailkaygusuz.com/419/550/247-247.html
Yorumlar
Yorum Gönder