Sarı Saltık

Anadolu’nun Nefesi 15
Sarı Saltık

 “Bir yerde ocağın olsun, bin yerde tütsün”

Anonim

Moğolların baskısı altındaki 13. yüzyıl Anadolu’sunda istilaya karşı verilen mücadelede Anadolu erenleri, büyük bir savunma içine girdiler. Türkmenlerin destek verdiği bu mücadelede Ahi Evren, Hacı Bektaş Veli, Karaca Ahmet, Sarı Saltık, Barak Baba, Tabduk Emre ve Yunus Emre gibi isimlerin ön plana çıktığı görülmektedir. Bu bereketli ama çetin coğrafyada ocak kurup bin yerde tütmesini sağlamak için gayret gösteren erenler, sınır boylarında dolaşmış, Rumeli, Balkanlar ve Kırım’da aydınlanma meşalesini yakmışlardır. Bu meşale, farklı inanç ve öğretilere sahip toplumların kaynaşmasında rol almış ve temel teşkil etmiştir. İşte destanlaşan kişiliği ile Osmanlı öncesinde Balkanlar’da çerağ yakan Sarı Saltık; Bosna Hersek, Arnavutluk, Polonya, Kırım, Moldova ve Rusya dahil çok sayıda ülkede ve 40’ın üzerinde yerde makama sahip bir şahsiyettir. 20. asırda Türk Edebiyatı’nın önemli isimleri arasında bulunan Yahya Kemal de aradan yedi asır geçmesine rağmen şiirlerinde Sarı Saltuk Gazi’yi anmayı ihmal etmemiştir: 

“Geldikdi bir zaman Saru Saltukla Asya’dan,
Bir bir diyarı Rum’a dağıldık Sakarya’dan”

Yahya Kemal Beyatlı 

Kaynaklara göre Sarı Saltuk’un asıl adı Şerif Hızır’dır. Peygamberin aile soyundan gelmektedir. Ehli Beyt’e tabidir ve Hz. Ali’nin oğullarından Hasan’ın soyundan geldiği için “Şerif” unvanını taşıdığına inanılmaktadır. Bazı araştırmacılar O’nun, Saltukoğulları Beyi Melik Şah Saltuk’un tek oğlu olduğunu yazmaktadırlar. 1071 Malazgirt Savaşı’nın ardından Anadolu’da Erzurum ve civarında kurulan ilk Türk beyliği olan Saltuklu Beyliği bu anlamda araştırmaya değer bir husustur. Babası öldürüldüğü zaman, Şerif Hızır’ın üç veya dört yaşında olduğu sanılmaktadır. Prof.Dr.Necati Demir, Sarı Saltuk’un Sinop doğumlu olduğunu dile getirirken, Evliya Çelebi Sarı Saltık’ın asıl adının Muhammed Buhârî olduğunu ve Anadolu’ya Buhara’dan geldiğini belirtmektedir.

Şerif Hızır mı, Sarı Saltuk mu?
Saltık Gazi’nin ismi Saltıkname’de çeşitli şekillerde kullamılmaktadır. Hızır, Server, Şerif Saltık, Şerif, Seyyid, Sarı Saltık, Server Saltık ve Saltık Gazi bu isimler arasındadır. Ebu’l-Hayr-ı Rumi’ye göre ise Saltık’ın asıl adı Hızır’dır. Şerif Hızır’ın Sarı Saltuk adını alışı ise onun cihada başladığı dönemlere rastlar. Rivayete göre gazaların birinde, Alyon-ı Rûmî adlı Hıristiyan cengâveri yenerek O’nu Müslüman eder ve yakın arkadaşlık kurarak adını İlyas-ı Rûmî olarak değiştirir. O da karşılık olarak Şerif Hızır’a kendi dillerinde “çok güçlü erkek” anlamına gelen “Saltuk” adını verir. Sarı Saltuk’taki “Sarı” unvanı ise bir mahlastır. Bazı araştırmacılar bu lakabı O’nun kumral olmasına bağlarken, bazıları ise bir Türk buyuna işaret ederler...

“Türklerde her boyun, sembolik manaları olan bir rengi sahiplendiği bilinmektedir. Dolayısı ile Sarı lakabı böyle bir Türk boyunun ve beyinin unvanını ifade etmektedir. Bu da Sarı Saltık’ın bir Türk boyunun lideri olduğunu açıklamaktadır.”

Saltuklu Beyliği kuvvetle bu konuya işaret eden bir unsur olabilir. Veli Saltık’ın araştırmasına bakacak olursak yazar; amcası Seyyit İsmail’in (Abdal Seyyit) Şerif Hızır’ı yanına alarak o sıralarda Mecingert (Mazgirt) Sancak Beyi olan İzzettin Saltuk’un oğlu Mansur Saltuk’un yanına geldiğini, Mansur Saltuk’un, 1203 yılında Erzurum valisi Tuğrul Şah tarafından görevden alınmasıyla, Mazgirt’in Muhundu köyüne yerleştiğini yazmaktadır. Yazar makalesinde Mansur Saltuk’un Baba Mansur olduğuna değinmektedir.

Eğitimi
Sarı Saltuk, yaşadığı dönemin erenleri ile sürekli temas halindedir. Hacı Bektaş Veli, Tapduk Emre, Karaca Ahmet ve Ahi Evren bu erenlerin başında gelmektedir. Sarı Saltuk; Yunus Emre, Seyyit Mahmut Hayrani, Ahmet Fakih ve Mevlana ile de diyalog kurmuştur. O’nun Horasan ve Hoca Ahmet Yesevi ile ilişkilendiriliyor olmasının sebebinin ise devrin ünlü simalarıyla birlikte Türkistan’da Ahmet Yesevi dergahında ders almış olmasından kaynaklandığı akla ilk gelen unsurlandandır. Zira Şerif Hızır’ın sosyal ve politik icraatlarına bakıldığında çok iyi bir eğitim aldığı anlaşılmaktadır. Prof. Dr. Necati Demir de bu görüştedir. Araştırmacı Veli Saltık ise şu ifadeleri kullanmaktadır:

“Şerif Hızır, ilk öğrenimini Çemişkezek’te yaptı. Çemişkezek, o tarihlerde doğunun gelişmiş kentlerinden biriydi. Harput-Kemaliye-Divriği hattından geçen İpek Yolu üstündeydi. Daha sonra Türkmenistan’a gitti. Hoca Ahmet Yesevi’nin üniversitesinde okudu. Lokman Perende’nin öğrencisi oldu. Hacı Bektaş Veli, Doğan Ata, Hasan Gazi, Muzafereddin Muhammet, Ağu İçen (Seyyit Temiz) gibi çağının en ünlü erenleri ile eğitim gördü. Cengiz Han’ın 1221 yılında Türkmenistan ve Horasan’ı ele geçirmesinden sonra, Nişabur Dergâhı’nın son piri Seyyit İlyas, Hacı Bektaş Veli ve birçok Seyyitle birlikte Azerbaycan’a geçti. Bir süre Hoy Kenti’nde Abdal Musa’nın dedesi Seyyit Haydar Gazi‟nin misafiri oldu.”



Sarı Saltuk’un “Anadolu Erenleri” ile münasebeti

“Dostlarımızla birlikte yaralanır kanarız
Her nefeste aşk ile yaradanı anarız
Erenler meydanına vahdet ile gir de gör
Kırk budaklı şamdanda kırkımız bir yanarız”

Hacı Bektaş Veli


Şehzade Cem Sultan’ın isteği ile Ebul Hayr Rumi tarafından 1470-80’de derlenip uzun bir araştırma necitesinde oluşturulan Saltıkname’de, Saru Saltuk’un Anadolu Erenleri ile münesebeti detaylıca anlatılmaktadır. Örneğin Saltuk’u Ahmet Fakih’e gönderen Hacı Bektaş Velidir. Esere göre Saltık Gazi, Hünkar Hacı Bektaş Horasani’nin Sivas’a geldiğini ve kent içerisinde dervişlerle birlikte dolaştığını duyar. Saru Saltuk, Hacı Bektaş ile  görüşüp sohbet eder. Hacı Bektaş’tan kendisine dua etmesini ister. Hacı Bektaş dua eder ve O’nu Fakih Ahmed’in yanına gönderir:

“Saltık Gazi , birkaç gün çok sıkıntı çekti. Kendine gelince kalktı, sultandan izin alıp Sivas’a gitti. O sıralar Çin’den, Sultan Hacı Bektaş-ı Horasani gelmişti. Sivas şehrinde dervişleri ile gezerdi. Saltık Gazi, O’nu görünce ileri
geldi. O’nun mübarek elini öptü. Sultan Hacı Bektaş-ı Horasani de Saltık Gazi’yi tuttu, alnını ve iki gözünü öptü. Sonra defalarca kucaklaştılar. Varıp bir yerde oturdular. Saltık Gazi:
—Bana dua et, dedi. Hacı Bektaş, ona çok dua etti:
—Yürü Server, Fakih Ahmed’in yanına var dedi. Şerif, bu söz üzerine Fakih Ahmed’in yanına gitmek üzere yola çıktı.

Anadolu evliyalarına, Saltıkname’nin bir başka bölümünde de şu şekilde değinilmektedir:
Saltık Gazi; Rum’da bu gazaları ederken Acem mülkünde, Horasan’da, Belh şehrinde ehlullah bir mecliste toplanmıştı. Horasan pirleri:
—Acaba bu Sarı Saltık, hangi mertebededir? Bütün bu işleri, o yapıyor. Sarı Saltık, bizim dairemizde değil. Rum’da herhangi bir evliyanın varlığını bilmiyoruz. Evliyanın olmadığı bir yerde o, bunun gibi işler yapıyor. Acaba Sarı Saltık evliya mıdır, dediler. Kutb:
—Eğer Rum’da bizden bir kimse varsa bu bizim ucu yanmış odunumuzu tutar, deyip ocaktan ucu yanmış bir odunu aldı, havaya doğru fırlattı. Belh şehrinden Cengis cıkmazdan once, Sultanululema Bahavar göçüp Rum’a geldi. Onun bir müridi vardı. Divane olup dağlarda gezerdi. Bir süre sonra geldi, bir yerde tekke kurup oturdu. Yanında birkaç kişi daha vardı. Kutb, o ucu yanmış odunu fırlatınca Uryan Baba ve Toğan Ata tekkenin penceresinden elini dışarı uzatıp:
—Bize onlardan armağan geldi, dedi. Ucu yanmış odunu tuttu, yere bıraktı. O ağac yere batınca yeşerdi, yapraklandı. Ateşi söndü. Bu hal, Kutb’a malum olunca:
—Bakın, bizim attığımız ateşli odunu kimse tuttu mu, dedi.
Sultan Hacı Bektaş-ı Horasani, o cemaatin aşcılarından idi. İzin aldı, güvercin suretine girip Rum’a gitmek uzere uçmaya başladı. Kırşehir’deki Ahmed zaviyesine geldi. Ateşli odunu orada gördü. Şaşırdı, bir ağacın budağına kondu. Ahmed:
—İlimize misafir geldi, bakın kimdir, dedi. Toğan yerinden kalktı. Dışarı çıkıp baktı, geri geldi:
—Kimse yoktur, dedi. Ahmed, Uryan’a:
—Sen de çıkıp bak, dedi.
Öyle deyince Uryan dışarı çıktı, baktı. Sultan Hacı Bektaş-ı Horasani’yi gördü, Toğan’a gösterdi. Kendisi içeri girdi, Ahmed’in huzuruna geldi:
—Server! Doğudan batıya göz attım, bir güvercin gördüm, dedi. Ahmed:
—Olur, deyip hemen yerinden kalktı, dışarı çıktı.
Bu tarafta Toğan Ata, bir doğan suretine girdi. O güvercinin üzerine vardı. Sultan Hacı Bektaş-ı Horasani onu görünce silkinip insan suretine girdi:
—Server! Erenler, adama böyle vahşi görünmezler. Sen niçin böyle yapıyorsun,dedi. Toğan:
—Buraya, Rum ili derler. Buranın erenleri çok vahşi olur, dedi.
Sultan Hacı Bektaş-ı Horasani onunla söyleşirken Ahmed Veli dışarı geldi. Bektaş ileri gelip Ahmed ile kucaklaştı. Ahmed:
—Gelmene sebep nedir, diye sordu. Sultan Hacı Bektaş-ı Horasani:
—Bu Rum’da er var mı, diye bakmaya geldim, dedi. Ahmed :
—Beri gel, gör, dedi. Bektaş, ileri geldi. Ahmed, eli ile onun gözünü okşadı.
Bektaş, nereye baksa bir er otururdu. Gördü. Evliyaların ruhunu müşahede etti, hayran oldu. Tekrar gözünü okşadı, kendine geldi. Fakih:
—Git, şimdi Kutb’a haber ver, dedi. Bektaş, geri gitti. Horasan pirleri:
—Durum nedir? Rum’da er gördün mü, dediler. Bektaş:
—Taş ve toprak kadar er gördüm, dedi. Kutb:
—Gördüklerin var olsun. Şimdi yürü, sana Rum’un gözcülüğünü verdik.”

Saltıkname’de bahsi geçen bir diğer hususta Sarı Saltuk’un Seyyit Mahmut Hayrani ile olan ilişkisidir. Bazı kaynaklarda O’nun, Hayrani’nin dervişi ve çobanı olduğu yazılmaktadır. Hacı Bektaş Veli Vilayetnamesi’nde de Sarı Saltuk’un çobanlığından ve mertebe atlamasından bahsedilmektedir. Saltıkname’ye dönecek olursak farklı bir anlatım söz konusudur ve bu husus şu şekildedir:

Hacı Bektaş için derler ki yedi kere hacca gitti. Sonunda yedi haccını bir içim suya sattı, bir susuza su verdi. Hacı Bektaş oraya yerleştiğinde bir kişi daha vardı, Seyyid idi. Yedi yıl hayran olup yanında durdu, gözünü ondan ayırmazdı. Adına, Mahmud Hayran derlerdi. Kıravan ilinde, Akyanos şehrinde bir zaviyede otururdu. Ahmed Fakih ile Bektaş sohbet ederlerdi. Acem’de bir kişi daha vardı. Bazıları, Rum’dan idi derler. O erin adına, Karaca Ahmed derlerdi. Gürbüz er idi. İşitti ki Bektaş, Rum’a geldi: ‘Görelim nasıl bir erdir’ dedi. Bir arslana bindi, bir yılanı da eline alıp kamçı yaptı.
Yola cıkıp dervişleri ile gitti. Bektaş işitti ki Ahmed gelir, tekkesinin duvarını yardı. Hemen o duvara bindi. Duvar yerinden kalkıp yürümeye başladı. Ahmed’i karşılamaya gitti. Ahmed, onu görünce şaşırdı. Parmağını ağzına alıp ısırdı. Bu Karaca Ahmed, velayetle bütün Çin ’e hükmederdi. Hazret-i
Süleyman’ın seccadesinde idi. Bütun cinler, onu severlerdi. Bektaş, Hazret-i İbrahim Halil seccadesinde otururdu. Zira evliyanın her biri, bir peygember seccadesinde oturur. Onun huyu ve ahlakı ile anılır.

Akıl meclisine neden gelmediler?
Saltık Gazi, bir defasında Hacı Bektaş Veli ile Ahmed Fakih’i ziyaret eder. Bir süre sonra izin isteyip ayrılacakken Ahmed Fakih O’na, Mahmud Hayrani ile Mevlana Celaleddin-i Rumi’yi de ziyaret etmesini söyler. Saltık Gazi, Mahmud Hayrani ile Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin niçin meclise gelmediklerini sorar. Ahmed Fakih: “Biri aşıktır, biri hayrandır. Onun için akıl meclisine gelmediler” der. Burada aslında bir yergiden bahsedilmektedir. Anlatılmak istenen sezgicilerdir. İçe doğuşçuların akıl ile pek ilgisi yoktur. Akliyecilerin tersine imana ve Allah’a ulaşmak ancak sezgiyle olur, aklın bir önemi yoktur. Oysa Anadolu erenleri sezgiye önem verirler ama yol gösteren akıldır.
Saltık Gazi, izin alıp Mevlana’nın yanına gitmek üzere yola çıkar. Gelip, birkaç gün Mevlana ile kalır. O’na
da veda edip Seyyid Mahmud Hayrani’in yanına gelir. Mahmud, Şerif’i görünce aklı başına gelir. Şerif ile sohbet ederler. Mahmud, Şerif’e dua eder:
“Git, yürü gaza yap. Sana fetih, O’ndandır’der. Saltık Gazi; orada şehrin gölüne dua eder, balıkları çoğalır. Ağzının barını gölün içine bırakır, su tatsız iken tatlı olur.”

Saltuk Gazi’nin Yunus Emre ile görüşüp görüşmediği hakkında Saltıkname’de bir bilgi yoktur. Ancak bu duruma belki de Yunus Emre açıklık getirmektedir:

Yunus’a Tapdug’u Saltug’u Barak’dandur nasib
Çün gönülden cûş kıldı ben niçe pinhan alam”

Hızır Şerif, Tapduk Emre’nin dergahına da uğramış ve Saltıkname’ye göre 24 gün kalarak sohbet etmiştir. Sohbet meclislerine Tapduk’un dervişleriyle Karaca Ahmet, Piri Ahmet Sultan ve Yar Ahmet Sultan da katılmıştır. Saru Saltuk’un Ahi Evren ile de görüştüğü Saltıkname’de ifade edilmektedir. Kırşehir’e giden Saltuk Gazi’nin Ahi Evren ile görüşmesinde Hacı Bektaş-ı Veli de bulunmuştur.

Saltıkname’de Sarı Saltuk’un, Şemsi Tebrizi ve Nasreddin Hoca(Prof. Dr. Mikail Bayram Nasreddin Hoca ile Ahi Evren’in aynı kişi olduğunu söylemektedir) ile yaptığı görüşmeler de anlatılmaktadır.

Muhalif bir kişilik
Sarı Saltuk’un Anadolu erenleri ile sürekli dirsek teması halinde olması nasıl bir durumun işareti ya da belirtisi olarak açıklanabilir? Ahi Evren, Hacı Bektaş Veli, Tapduk Emre, Karaca Ahmed ve Yunus Emre gibi erenler, Moğol’a ve Moğol yanlısı sarayı hicveden ve mücadele veren isimlerdir. Dolayısı ile Şerif Hızır’ın bu direnişe destek veren bir muhalif kişiliğe sahip olduğu sonucunu çıkarmak gayet tabii. Ayrıca Moğol’a direnen Selçuklu Sultanı II.İzzettin Keykavus’u Anadulu’nun diğer erenleri gibi desteklemesi de başlıbaşına bir unsur olarak değerlendirilebilir. Sarı Saltuk’un Seyyid Mahmut Hayrani ve Mevlana’ya olan ziyaretlerini de Moğol’a karşı verilen mücadelede destek turları olarak görmek mümkün.

Sarı Saltuk Balkanlar’a nasıl ve neden geçti?
Yazıcıoğlu Ali’nin Oğuznâme’sinden edililen bilgilere göre  göre Moğollar’ca desteklenen kardeşi Rükneddin Kılıçarslan’a yenilen Selçuklu Sultanı II. İzzeddin Keykâvus, 1261-62’de beraberindeki Türkmenler’le birlikte İstanbul’a İmparator VIII. Mikhail Palaiologos’a sığınmıştır. İmparator kendisine Dobruca’da yer gösterince beraberindeki Türkmenler’le Rumeli’ye geçmiş ve buraya yerleşmiştir. Dobruca’da iki kasabada otuz kırk obalık bir nüfus oluşturan bu Türk gruplarına Sarı Saltuk liderlik yapmıştır. Saltuk Gazi’nin Hakk’a yürümesinin ardından Bulgar beylerinin bölgede güç kazanmasıyla birlikte 1304’lü yıllarda bu Türkmen obaları Batı Anadolu’ya geçerek Karesi’ye yerleşmişlerdir.

Bir başka rivayete göre ise II.İzzeddin Keykâvus bir ara Enez’de hapse düşmüş, Kırım Hanı Berke tarafından kurtarılarak beraberindeki Türkmenler ile Kırım’a götürülmüş ve bir müddet Kefe’de yaşamıştır. Sarı Saltuk’un da içinde bulunduğu bu Türkmen topluluğu İzzeddin Keykâvus’un 1278-79’da vefatı ve Berke Han’ın ölümünden sonra Dobruca’ya dönmüştür. Sarı Saltuk burada 1293 yılına kadar yaşamış ve ölümünün ardından Babadağı’ndaki zâviyeye gömülmüştür. Yazıcıoğlu’na göre Dobruca halkı Sarı Saltuk’un vefatından sonra dinleri dahil bütün kimliklerini kaybetmiştir. Bunlar kendilerini Dobruca’ya yollayan İzzeddin Keykâvus’un isminden dolayı Gagavuz adını alan topluluk olup halen bir kısmı Dobruca’da, Varna’nın kuzeyindeki bazı köylerde ve daha çok Moldova Cumhuriyeti’nde yaşamaktadır.


“Genc Abdal’la Hacı Bektaş geldiler
Sarı Saltığı Rumeli’ne saldılar
Şükrolsun dertlere derman oldular
Tavafın kabuldur Abdal dediler”

Sersem Abdal


Hacı Bektaş-ı Veli Velayetname’sinde ise Sarı Saltuk ile ilgili anlatılanlar özetle şöyledir:
Birgün, Hacı Bektaş Veli çilehanededir. Çilehaneden çıkarak adına ‘Zemzem Pınarı’ denilen su başına gelir, burada pınar boyunca koyunlarıyla yürümekte olan bir çoban görür. Arkasından “adın nedir?” diye seslenir. Çoban, “adım Saru Saltuk’dur” diye yanıtlar. Hünkâr kendisine, “durma yürü, seni Rum’a saldık” der. Sarı Saltuk, Pir’e “koyunları ne yapayım” diye sorar. Aldığı yanıt, “koyunların sahibi gelinceye kadar buradan ayrılma ve sonra Taptık İmre’ye git. Bizden selam götür der. Hacı Bektaş, Saltuk’a bir yay, yedi ok verir ve kılıç kuşandırır. Ayrıca bir de seccade verir. Ulu Abdal ile Kiçi (küçük) Abdal’ı da beraberinde yoldaş olarak görevlendirir. Söylenceye göre, Ulu Abdal gerçekten heybetli bir yapıya sahiptir, Kiçi Abdal ise ufak tefektir. Saru Saltuk Sinop üzerinden Gürcistan’a geçer. Bindiği seccade kıyıya gelince Gürcistan beyi tarafından karşılanırlar. Gerçek erlerden olduğunu anlaşılır ve müslüman olur. Sarı Saltuk bir keçeden “Hüseyni Tac” yapar ve Gürcü beyi ile eşrafına giydirerek tekbirler.

Saru Saltuk daha sonra, Ulu Abdal ve Kiçi Abdalla birlikte bu kez Rumeli tarafına varmak üzere seccadeye binerler. Karadeniz üzerinden Kalıgra adlı bir kalenin yanına gelirler. Kale Lazoğullarından bir beye aittir. Kaleye tırmanıp girerler. Kale halkı yakınlardaki bir mağarada bulunan yedi başlı ejderha nedeniyle kaleyi terketmiştir. Sarı Saltuk sonrasında mağaraya girer. Karşısında yedi başlı bir ejder vardır. Her başına bir ok atarak onu vurur fakat ejder kendisine saldırır, ölmemiştir. Zor durumda kalan Sarı Saltuk, Hızır’ı yardıma çağırır. Bu sırada Hızır, Hacı Bektaş ile muhabbettedir. Gelir, ejderi haklaması için gerekli olan bilgiyi verir ve “Kılıcınla başını kes” der.  Bunun üzerine Sarı Saltuk belindeki tahta kılıcı anımsar ve kılıcıyla ejderin yedi başını da keser. Sonunda kalenin beyi ve halk geri çağırılır. Durumu gören halk Sarı Saltuk’a iman ederek saygı gösterir.

Sarı Saltuk’un Hakk’a kavuşması ile ilgili olarak ufak bazı farklılıklar göstermesine karşın, Saltıkname, Hacı Bektaş Velayetnamesi ve Evliya Çelebi’nin Seyehatnamesi’nde benzerlikler bulunmaktadır. Saltıkname’deki rivayetlere göre Sarı Saltık’ın vasiyeti üzerine, on iki tabut hazırlanır. Bir tanesinin içerisine O’nun naşını koyarlar. Kırım Hanı, Eflak Meliki, Boğdan Meliki, Rus Meliki, Üngürüs (Macar) Meliki, Leh (Polonya) Meliki, Çek (Çekoslovakya) Meliki, Bosna Meliki ve İspanya Meliki, birer tabut alırlar. Bir tabutu Yılan Baba’ya, bir tabutu da Babaeski’ye defnederler. Başka bir tabutu da Aydınoğlu Umur Bey almıştır.

Evliya Çelebi’ye göre Sarı Saltık için yedi tabut hazırlanmıştır. Bu tabutlar; Moskova’ya, Lehistan(Polonya)’a, Çek(Çekoslovakya )’e, İşfet(İsveç )’e, İdrivne(Edirne )’ye Babaeski’ye, Babadağı’na ve Keliakra’ya götürülerek
defnedilmiştir.

Hacı Bektaş Veli Vilayetnamesi'ne göre ise Saru Saltuk, Kaligra Kalesi’nde eceli ile Hakk’a varmıştır. Vasiyetinde kendisine muhip olanların tabut yaptırmasını, koyup götürmelerini söylemiş, “Çekişmeyin ben hepinizin tabutunda bulunurum demiştir”. Fakat kale beyine asıl onun tabutunda olacağını bildirmiş, kale beyinin ‘Nereden bileyim’ demesi üzerine de tabutun içinden elini göstereceğini ifade etmiştir.

“Hangi inançtan olursa olsun,
Muhtaç olana el uzatmak bizim şiarimizdir.”
Sarı Saltık

Sarı Saltık’ın gerek Müslüman halk gerekse de Hıristiyanlarca sevilen ve bazen de rol model alınan bir kişilik olarak görülmesi, hoşgörüye dayanan çokkültürlü bir yaşamı olgunlaştırmış olmasından kaynaklanmaktadır. Aradan geçen uzun zamana rağmen Balkanlar’da adına anma etkinliklerinin düzenleniyor olması da O’nun hatıratının güçlü bir biçimde yaşatıldığının götergelerindendir. Tarihsel mahiyette bir “Gazi Derviş” diyebileceğimiz Sarı Saltuk’un bu kadar çok benimsenmiş olmasının altındaki temel gerçeklerden biri de şüphesiz insana bakış açısı ve dil-din farkı gözetmeksizin insana olan yaklaşımıdır.

Mehmet ZENGİN 06 Temmuz 2017, İstanbul



Kaynaklar
-Osmanlı’nın Manevi Temelini Oluşturan Gerçek, Dervişler, Babalar ve Bektaşi Dergahları, Cemal Canpolat, Markiz Yayınları,İstanbul 2012, s.75-81.
-Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Mehmet Fuad Köprülü, Alfa Yayınları, 1. Basım 2014, s.337-382.
-Kültür Tarihi Olarak Menakıbnameler, Ahmet Yaşar Ocak, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 3. Baskı, Ankara 2010, s.46-58.
-Menakıb-ı Hünkar Hacı Baktaş-ı Veli, Vilayet-Name, Abdülbaki Gölpınarlı, İnkılap Kitabevi, İstanbul 2014, s.44,45,46,47,48,49.
-Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu, Mehmet Fuad Köprülü, Akçağ Yayınları, 7. Baskı, Ankara 2013, s.120,121,122,123,124,125.
-Osmanlı Tarihini Yeniden Yazmak, Kuruluş, Halil İnalcık, Hayy Kitap, 8. Baskı, İstanbul 2014, s.74,75,76,77,78,79.
-Sarı Saltık, Popüler İslamın Balkanlardaki Destani Öncüsü, Ahmet Yaşar Ocak, Türk Tarih Kurumu 2011, pdf doküman, s.27,28.
-Bektaşi Geleneklerinde Balkanlara İlk Geçiş: Sarı Saltuk Söylencesi, Doç. Dr. Belkıs Temren, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi 1998, Sayı 6.
-Sarı Saltuk ve Saltuklular, Veli Saltık, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi 2005, Sayı 34.
-Anadolu’da İslamiyet, Ord.Prof.Dr. Mehmet Fuad Köprülü, Akçağ Yayınları, 2.Basım, Ankara 2012, s.47-63.
-Küçük Asya’da Selçuklular, Vladimir, Aleksandroviç Gordlevskiy, Türk Tarih Kurumu 2015, s.174,175,176,
-Sarı Saltık Gazi, Prof.Dr.Necati Demir, Trakya Üniversitesi Yayınları 2015, s.10-63
-Sarı Saltık’ın Tarihî ve Menkıbevî Hayatı, Öğr. Gör. Talip Tuğrul, Yüksek Lisans Tezi, Muş Alparslan Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi.
-Bektaşi Ocağının Arnavutluk’taki Kuruluş Tarihine Dair Bir Not 1567-1568’de Kaydedilen Kruja’daki Sarı Saltuk Dede Ocağı, Machiel Kiel, Çeviri G.Ü. Öğretim Elemanı Dr. Cemal Çakır, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi 2000, Sayı 13.
-Ahiliğin Balkanlara Geçiş Yolları / The Pathways Of Akhısm To The Balkans,  Yard. Doç.Dr. Hasan Karaköse, Ahi Evran Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi 2017, Sayı 82.
-Bulgaristan, Romanya ve Kırım’daki Müslüman Topluluklarda  Sarı Saltık Algısı, “Referans Kişilik Olarak Bir Kolonizatör Türk
Dervişi”, Prof.Dr. H.Musa Taşdelen, Araştırma Raporu, İstanbul 2015, s.25,26.
-Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri, Ahmet Yaşar Ocak, İleşim Yayınları 2013, s.187,188.
-Sosyal ve Siyasi Boyutlarıyla Ahi Evren-Mevlana Mücadelesi, Prof.Dr. Mikail Bayram, Genişletilmiş 3.Baskı, Nüve Kültür Merkezi Yayınları Mart 2012, s.7,8,44,45,46,47.
- Yunus'un Kıblesi Dost Yüzü, Secdesi  Dostadır, İsmail Kaygusuz, www.ismailkaygusuz.com/419/550/482-482.html
-Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, http://www.diyanetislamansiklopedisi.com/sari-saltuk/6/
-Sarı Saltık ve Bizim Onunla Münasebetimiz, Ali Yüce, sarisaltikvakfi.org












Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nefes mi, buğday mı? Yunus Emre

Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli