Hızır Aleyhisselam ya da Boz Atlı Hızır


Hızır Aleyhisselam ya da
Boz Atlı Hızır


Ölümsüzlük arayışları çağlar boyunca süregelmiş, anlatılara konu olmuştur. Halk söylencelerinde ölümsüzlüğe kavuştuğu anlatılan Hızır Aleyhisselam’ın Anadolu’da çok eskilere dayanan bir geçmişi bulunur. Türk halk inançlarında Hızır’ın taşıdığı anlam, Hıristiyan toplumunda Saint Nicholas ve Saint Georges ile eş değerdedir. Yahudilerde ise İlya ve Elişa olarak karşımıza çıkar.

İnsanoğlunun ölümsüzlük arayışları tarihte çok eski dönemlere uzanır. Bu konudaki en geniş anlatılardan biri Gılgamış Destanı'dır. Destan, Sümer dönemine aittir ve M.Ö.3000’lere uzanır. Destana göre tanrılar Gılgamış’a, üçte ikisi tanrı üçte biri insan bedeni bahşetmişlerdir. Gılgamış tanrılara şükran olarak Eanna Tapınağı’nı yaptırır ama bir süre sonra zevke ve sefaya dalarak halkına olmadık zulümler etmeye başlar. Tanrılar, Uruk halkının şikayetlerini duyarak Gılgamış’a yarattıkları Endiku yoldaş gönderirler ve yakın arkadaş olmasını sağlarlar. Ancak bir süre sonra Gılgamış’ın çok sevdiği arkadaşı Endiku ölür. Bu ölüme çok üzülen Gılgamış, ölümsüzlüğü aramak için Utnapiştim’i aramaya çıkar. Zira insanlar arasında ölümsüzlük yalnızca O’na verilmiştir. Uzunca bir zaman Gılgamış, Etnapiştim’i arar ve nihayet bulur. Etnapiştim Gılgamış’a 6 gün ve gece boyunca uyumadan kalabilirse istediği ölümsüzlüğü verebilecek tanrıların toplanacaklarını söyler. Gılgamış bunu yapamaz. Etnapiştim bu defa suyun altında dikenli bir bitki olduğunu ve eğer bu bitkiden koparabilirse gençliğinin geri geleceğini ifade eder. Gılgamış suya dalar ve bitkiden bir miktar koparmayı başarır. Ancak bir yılan, elindeki bitkiyi alarak kaçar. Gılgamış, çaresizce Urak’a döner ve ölümsüzlüğe ulaşamadan da bu dünyadan göçer.  

Ölümsüzlük arayışlarına dair temalar İskendernâmelerde de görülür. Ab-ı Hayat, ölümsüzlük ve Hızır konusu İskendernâmelerde değişik şekillerde yer alır. İskender’in
Ab-ı Hayat’ı bulmak için Hızır ile karanlıklar ülkesine gidişi, yolculukta Hızır’ın yol göstermesi ayrıca anlatılır. Hızır, İskender’e yalnızca ölümsüzlüğü bulmak için değil, çıkmaza düştüğü ya da çaresiz kaldığı anlarda da yardım eder.

İskendernâmelerde İskender, İskender-i Zülkarneyn olarak anılır. Büyük İskender ile Zülkarneyn’in aynı kişiler olduğu tasavvur edilse de yapılan incelemeler ayrı kişiler olduğunu gösterir. Firdevsi’nin Şehname’sinde de İskender’in İran hükümdarı olarak ölümsüzlük suyunu arayışından söz edilir.


Kitabı Mukaddes ve Tevrat’ta geçen İlya ve Elişa ile tasavvuftaki Hızır arasında büyük benzerlikler vardır. Her ikisi de sürekli seyahat etmekte, yoksul insanlara yardımda bulunmakta, bolluk, bereket getirmekte, şifa dağıtmakta, ölen çocukları diriltmekte, doğaya hükmederek; kötülük getirmekte olanları belalarla kahretmektedirler. Bu paralellik, İslam’daki Hızır şahsiyetinin İlyas yani İlya ile aynı kişiler olduğunun ipuçlarıdır.

İslam’da Hızır
Kur’an-ı Kerim’de Kehf Suresi’nin 60-82 ayetleri arasında geçen “Gizli ilim sahibi kul”un Hızır olduğu düşünülmektedir.
Hızır adı doğrudan zikredilmemekle birlikte hadislerde Hızır olarak lanse edilmektedir. 
Buna göre İsrailoğulları’nın Peygamberi Musa, bir gün yakını bir gençle birlikte kendisiyle buluşması emredilen kişiyle görüşmek üzere yola çıkar. Buluşma noktası iki denizin birleştiği yerdir. Hz. Musa yanına azık olarak balık alır. Ancak arkadaşı deniz yanındaki bir kaya dibinde uğrak eyledikleri zaman balığı denize düşürür. Acıktıkları zaman ise Hz. Musa’nın arkadaşı azıklarının olmadığını balığın suya düştüğünü söyler. Bunun üzerine kayanın bulunduğu alana geri dönerek gelirler. Kayanın dibinde aradıkları kişiyi bulurlar. Bu kişi kendisine Allah tarafından gizli ilim ve rahmet verilen kuldur. Musa Peygamber bu kula kendisini de yanına almasını ve bildiklerini öğretmesini ister. Israrlar sonucunda kul, yaptıkları ile ilgili hiçbir şey sormaması kaydıyla O’nu yanına alır. Yolda bu ‘Salih kul’ bir gemiyi deler, bir çocuğu öldürür ve kendilerine yardım etmeyen bir toplumda yıkılmak üzere olan bir duvarı doğrultur. Ancak Musa her seferinde bu olayların sebebini sorar. Sonunda kul da tek tek vakaların hikmetini anlatarak Allah’ın emriyle gerçekleştirdiğini söyler:
“Gemi denizde iş yapan yoksullarındı. Ben onu kusurlu yapmak istedim çünkü arkalarında her sağlam gemiyi zorla alan bir hükümdar vardı. Oğlana gelince onun anası da babası da iman etmiş kimselerdi. Bunun için onları bir azgınlık ve kafirlik bürümesinden endişe ettik. Duvara gelince, bu o şehirde iki yetim çocuğundu, altında onlara ait bir define vardı. Babaları iyi adamdı. Allah diledi ki ikisi de rüştlerine ersinler. Defineleri çıkarsınlar. Bu, Allah’ın merhameti idi”.

Anadolu’da Hızır
Hıdırellez tüm Türk dünyasında kutlanan bahar bayramlarındandır. Çok önceleri Ruz-i Hızır denilen bu güne Hızır-İlyas günü adı da verilir. Hıdırellez, Hızır ve İlyas kelimelerinin halk arasındaki telaffuzudur.

Türk halk inanışında Hızır, peygamber olarak kabul edilir. Hızır, Anadolu’da erenlerin yoldaşıdır. Erenler, Hızır ile buluşup kelam ederler, Hızır’daki sırra vakıf olurlar.

Anadolu’da 13.yüzyıldaki tasavvuf önderleri ve velilerinin Hızır - İlyas ile ilgili yaklaşımları sonraki yüzyılları da etkilemiştir.  Hızır-İlyas’ı Vahdet-i Vücut telakkisinin sembolü olarak bilen Yunus Emre, Hızır’ın ab-ı hayat kaynağı olduğunu belirtir:
Mekteb-i irfana girip olmayan ders-ü sebak,
Hızır ile ab-ı hayata varmayan derviş midir?

Yunus Emre bu beyitte ölümsüzlüğün sırrına vakıf olmayan bir dervişin, hakikatla ilgisinin de olamayacağını anlatır.

Mevlana ise tasavvuf yolundaki mürşidi Şems-i Tebrizi’yi, Hızır gibi görür. Şems’e şöyle seslenir:
“Sen ab-ı hayatsın, suvar, kandır bizi... A Tebrizli Şems, gerçekten de görüş Hızır’ısın sen; halkı kem gözden kurtar!”

Hızır ile ilgili anlatılardan biri de Vilayet-Name’de geçer. Eserde Hacı Bektaş Veli ile Hızır’ın buluşması anlatılır:

“Hünkara bir gün yeşil elbiseli bir aziz gelir. Boz bir ata binmiştir. Saru İsmail karşılar O’nu. Kızılca Halvet’e yönelir ve içeri girer. Sarı İsmail gelen azizin Hünkar’ın karşısında oturduğunu görür. Tam bu esnada Hünkar, “Ne yapalım Hızırım diyordu, Ulu Tanrı seni bu işe koşmuş, Tanrı kullarını zordan kurtarman gerek; şimdicek Karadeniz’de bir gemi batmak üzere, seni çağırdılar, sohbetine müştakız amma ne çare, tez dur, medetlerine eriş, Tanrı izin verirse gene müşerref oluruz.”

Hızır, Alevi-Bektaşi Türkmen topluluklarında toplumsal yaşamın vazgeçilmez simgelerindendir. 3 gün Hızır orucu tutulur
ve “Hızır Lokması” verilir. Deyişlerde de sıkça Hızır adına rastlanır:

Elinde kamçısı yeşil,
Saatte alemi dolanır,
Car diyenin carına ulaşır,
Yetiş Sultan Hızır yetiş,
Darda kalanlara yetiş.
Kul Mahmud

Bülbül de bahçede gülşene kondu
Hüseyin hakkiçün serini verdi
Doldurdu bize de bir dolu verdi
Ol Hızır’ın yeşil eli sabahdan...
Pir Sultan Abdal

“Her geleni Hızır bil”
Anadolu’da tanrı misafiri asla geri çevrilmez. “Her geceyi Kadir, her geleni Hızır bil” deyiminin Hızır ile ilgili olan bölümü, insanları boş göndermemenin, bir ihtiyacı varsa gidermenin, gönlünü alçak tutmanın gereklerinden kabul edilir. Bu, dara düşene yardım etmeyi ulu bir görev olarak benimsemenin de başka bir şeklidir.


Ölümsüzlüğün sırrı...
Bu sır, yakın dönem halk ozanlarımızdan Aşık Veysel’in dörtlüklerinde gizli olsa gerek.


“Dostlar beni hatırlasın” diyen Veysel, Kara Toprak adlı şiirinde ölümsüzlüğü aşağıdaki  sözlerle özetler. Hakikat toprak gibidir ve her şeye vakıftır. Ölümsüzlük, kişinin geride bıraktığı ile de ilgilidir...


Hakikat ararsan açık bir nokta
Allah kula yakın kul da Allah'a
Hakkın gizli hazinesi toprakta
Benim sâdık yârim kara topraktır

Her kim ki olursa bu sırra mazhar
Dünyaya bırakır ölmez bir eser
Gün gelir Veysel'i bağrına basar
Benim sâdık yârim kara topraktır
Aşık Veysel


Mehmet ZENGİN, 12 Ağustos 2015, Kapadokya

Kaynaklar
-Hızırname, Alevi-Bektaşi Klasikleri, Seyyid Alizade b.Müslim, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Hazırlayan Baki Yaşa Altınok, s.10.

-Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş-ı Veli Araştırma Dergisi, Doç.Dr.Selahattin Döğüş, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, s.77,78,79.

-Manakıb-ı Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli Vilayet-Name, Abdülbaki Gölpınarlı, İnkılap Kitabevi, s.75.

-Özbekistan'da İskender, Zulkerneyn, Lokman Hekim ve Hatem Tay ile İlgili Halk Anlatıları, Dr.Hüseyin Baydemir, A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi s.41. s.109-130

-İskendernâmelerde Ölümsüzlüğe Yolculuk:İskander-i Zulkarneyn ve Hızır, Arş.Gör.İsmail Avcı-Balıkesir Üniversitesi, Çukurova Üniversitesi Prof.Dr. Mine Mengi adına Türkoloji Sempozyumu(20-22 Ekim 2011) Bildirileri 2012, s.28-40.

-Hatay'da Müslüman-Hıristiyan Etkileşimi: St.Georges ya da Hızır Kültü, Doç.Dr.Hüseyin Türk-MKÜ Antaropoloji Bölümü Öğetim üyesi, s.138-147.

-Türklerde Hızır İnancı, Doç.Dr.Mehmet Aydın, Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 1986, s.51-77.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nefes mi, buğday mı? Yunus Emre

Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli

Sarı Saltık