Kara Medrese’nin Bayram’ı

Anadolu Erenlerinin izinde...
Kara Medrese’nin Bayram’ı

“Bilmek istersen seni
Geç canından bul anı,
Kim bildi ef’alini
Anda gördü zatını
Görünen sıfatındır
Gayri ne hacatındır,
Kim ki hayrete vardı
Tevhid-i zatı buldu
Bayram özünü bildi
Bulan ol kendi oldu

Can içinde ara canı
Sen seni bil sen seni
Ol bildi sıfatını
Sen seni bil sen seni
Anı gören zatındır
Sen seni bil sen seni
Nura mustagrak oldu
Sen seni bil sen seni
Bileni anda buldu
Sen seni bil sen seni”

Hacı Bayram-ı Veli

“Bir gün Numan’ın annesi Açça Deresi’nde çamaşır yıkıyormuş. Numan’a (Hacı Bayram Veli’ye) henüz hamile imiş. Gene öyle iken bir gün eşkiya basmış. Tam oralarda iken Hacı Bayram-ı Veli’nin annesini görmüşler. Hemen kötü niyetle O’na saldırmışlar. Kadıncağız çok korkmuş. Ayağa fırlamış. Eşkiyalar tam kadını tutacakları sırada gaipten bir nida gelmiş: Dokunmayın o hatuna. O bir veli anasıdır. Eşkiyalar bu sesle ürpermişler. Hemen korkarak kaçmışlar oradan. Bu nidadan Hacı Bayram-ı Veli’nin annesi de pek ürkmüş ve hamile olduğu evladının bir veliyullah olacağını daha o zaman anlamış...”

Kaynaklar kesin olmamakla birlikte miladi 1352 yılında dünyaya gözlerini açtığını söylüyor Hacı Bayram-ı Veli’nin. Bazı kaynaklar ise 1339-40 yılını adres olarak gösteriyor. Ankara’nın hemen yakınlarındaki Solfasıl’da dünyaya geldiği ifade ediliyor Hacı Bayram’ın.  Asıl adı Numan olan Hacı Bayram-ı Veli’nin ilk hocasının Şeyh İzzettin olduğu belirtiliyor. Şeyh İzeettin’in O’nun Arapça hocası olduğu söyleniyor. Ama O’nun “Bayram” adını alması, Şeyh Hamid-i Aksarayi’ye0lan  intisabı ile gerçekleştiğine inanılıyor. Şeyh Aksarayi halk arasında “Somuncu Baba” ya da “Ekmekçi Baba” olarak tanınıyor.

Kara Medrese
Kaynaklarda Hacı Bayram Veli’nin iyi bir öğrenim gördüğü belirtiliyor. İlkin Bursa’da daha sonra Ankara’da Melike Hatun adında bir hayırseverin yaptırmış olduğu Kara Medrese’de müderris olmuş, o dönemin bilim hayatında önemli yeri olan bu medresede de eğitim vermiştir. Diğer yandan Kara Medrese’yi kuran Melike Hatun’un kim olduğu net bir şekilde bilinmiyor. Fakat, Melike Hatun’un Ankara’nın, Osmanlı topraklarına katılmadan önce yaşadığı ve medresenin 1.Murat(1360-1389) devrinde resmi kayıtlara alındığı görülüyor.  


Somuncu Baba ile buluşma
Hacı Bayram Veli’nin 1392 yılına kadar Ankara’da kaldığı sanılıyor.  Fuat Bayramoğlu’na göre O, Yıldırım Beyazıd ile görüşmüş ancak daha sonra Ankara’dan ayrılmış veya müderrislik görevinden uzaklaştırılmıştır. Bayramoğlu bu durumu Yıldırım Beyazıd’ın ordusunda yer alan (tutu ya da müttefik) Bizans İmparatoru Manuel II.Palaigolos’un yazdıklarına dayandırmaktadır. Hacı Bayram o vakitlerde Kayseri’de bulunan Şeyh Hamidüddin Aksarayi’nin davetine cevap vererek Kayseri’ye gidiyor. Bu buluşmanın zamanı tam olarak bilinmiyor ama bir Kurban Bayramı zamanına denk geldiği rivayet ediliyor. Şeyh Hamidüddin, o güne kadar adı Numan olan müderrise Bayram mahlasını veriyor.
Daha sonraları yani 1394-1397 yılları arasında Hacı Bayram’ın şeyhi ile birlikte Bursa’ya gittiği ve orada Çelebi Sultan Mehmet Medresesi’nde müderrisliğe devam ettiği belirtiliyor.

Aksarayi, şöhretten uzak duran bir yapıya sahiptir. Gençliğinden beri dini ilimler konusunda eğitim alan ve kendini yetiştiren Aksarayi, Bursa’ya yerleştikten sonra kendini gizlemiş, ün kazanmayı geri planda bırakarak, fırıncılıkla uğraşmıştır. Halk arasında “Somuncu Baba”, “ Ekmekçi Koca” olarak tanınan Ebu Hamidüddin Aksarayi’nin böyle işle meşgul olmasını melamiye meşrebine bağlı olamasına dayandıranlar da bulunmaktadır. Kaynaklar, Aksarayi’nin meşrebinin müridi Hacı Bayram-ı Veli’yi de etkilediğini yazmaktadırlar.

1400 yılında Bursa’da Ulu Camii’nin açılışında okuduğu hutbede Fatiha suresine verdiği anlamlarla devrin din alimlerinde ve halk arasında büyük bir yankı uyandırır Ebu Hamidüddin Aksarayi. Ancak bu durum istemediği bir şöhretin ortasında kalmasına neden olur.  Aksarayi çok vakit geçmeden Hacı Bayram Veli ile birlikte Bursa’dan ayrılarak önce Şam’a gider. Medine ve Mekke’ye geçerek hacı olur. 1403 yılında da Anadolu’ya dönerek Aksaray’a yerleşir. Hacı Bayram Veli, şeyhi hakka kavuşuncaya kadar onun yanında kalır ve toplamda 18 yıl hizmet eder. Ardından da doğduğu kent Ankara’ya döner. Hacı Bayram Veli’nin 8 çocuğu olur. Kızlarından Hayrunissa, Eşrefoğlu Rumi ile evlenir. 5 erkek kardeşinin adları ise Ahmed Baba, Ethem Baba, Baba Sultan, İbrahim ve Ali’dir.


Edirne’ye çağrılışı
Şeyh Aksarayi’nin hakka yürümesinin ardından Bayramilik hızla yayılıyor ve 2.Murat döneminde Hacı Bayram, Edirne’ye çağrılıyor. Hacı Bayram’ın Edirne’ye çağrılışı ile ilgili olarak gösterilen sebepler arasında, saltanat davasına düştüğü kuşkusu ile Simavnalı Şeyh Bedreddin’in Serez’de asılmasıyla ilgili sona eren olayların etkileri gösteriliyor.  Bir gurup hasetçinin Sultan Murat üzeride etkili olduğu ve Hacı Bayram Veli’yi Edirne’ye getirttikleri de genel kanı olarak öne çıkıyor. Edirne’ye getirilen Hacı Bayram Veli hakkındaki söylentilerin asılsız olduğu anlaşılıyor ve Hacı Bayram kendisine layık bir hürmetle Ankara’ya gönderiliyor. Kaynaklarda Sultan Murad’ın, Hacı Bayram’a bağışlarda bulunduğu ve vakıflar kurduğu da ifade ediliyor.
Bayramilik tarikatının kuruluşunun Hacı Bayram’ın Ankara’ya dönüşü ile başladığı kabul edilir. Bayramilik geleneksel anlatışlarda sıddıki ve alevi iki koldan gelen Halvetilik ve Nakşibendiliğin bir arada toplanmasından doğan yoldur.  Biri Halife Ebubekir’e ondan Hz. Muhammed’e, diğeri peygamberin damadı Ail’ye ve ondan da yine Hz.Muhammed’e ulaşır. Bayramilik’te üç kaide bulunmaktadır. Bunlar; cezbe, muhabbet ve sırrı ilahidir.
Cezbe, varlık birliğini kabul etme yani “Vahdet-i Vücut” olmayı ifade eder. Şiddetli bir aşk halini içeren Cezbe ile yola giren kul, kendinden geçer. Ancak bu halde kalmaması gerekir. Aksi halde irşat makamına ulaşamaz.
Muhabbet gerçek seviyi, ilahi  aşktır. Yani Tanrı’da yok olmaya götüren aşamadır. Onunla bir olmanın adımıdır.
Sırrı İlahi, fena fillah makamıdır. Aşkın salik olanı tanrıya ulaştırmasıdır. İlahi sırra ermektir.

Gerçek müritleri meselesi

Bayrâmîlerin vergiden muaf tutulmaları yüzünden Ankara ve çevresinde vergi toplanamaz hale gelir.  Durumun II. Murad’a haber verilmesiyle padişah Hacı Bayram’dan kaç müridi olduğunu kendisine bildirmesini ister. Meşhur menkıbe Bayrâmiyye’nin bu yıllardaki yaygınlık derecesi hakkında fikir verecek niteliktedir:

“Hacı Bayram Velî, sahte ve gerçek müritleri ayırt etmek için dellallara ‘Bizden bey’at eyleyen fukaraya ziyafetimiz vardır” diye ilanlar yaptırır. Kendisi Kanlıgöl mevkinde yüksek bir yerde çadır kurdurur. Bağlı dervişler gelir, çadırın etrafında toplanırlar. Hacı Bayram Veli, elinde büyük bir bıçakla çadırın önüne çıkıp ‘Dervişler! Bana iradet getürenleri, bugün, fi sebilillah kurban eylesem gerekdir’ şeklinde bir konuşma yapar. Dervişleri şaşkınlık içinde kalır. Hacı Bayram’ın bu davetini daha açık bir ifadeyle, imtihanını biri kadın diğeri erkek iki mürid kabul eder. Bu iki derviş çadıra girdikten sonra, Hacı Bayram Velî, daha önceden hazırladığı bir koçu kurban eder. Kesilen hayvanın kanı çadırdan dışarı akınca, dışarıda bulunan müritler korkudan hemen orayı terk eder. Çadırın etrafında kimse kalmaz. İşte bu olaydan sonra Hacı Bayram Velî, Sultan II. Murad’a mektup yazarak ‘Hâlâ bir buçuk dervişim vardır, gayri yoktur’ diye durumu arz eder.”


Bayramiliğin kolları
Ak Şemseddin ve Ömer Dede

Maverada Söyleniş
Geldikti bir zaman Sarı Saltıkla Asya’dan,
Bir bir diyarı Rum’a dağıldık Sakarya’dan.

Seyrindeyiz atıldığı sahilsiz enginin,
Atmeydanı’nda ölmüş enel hak şehidinin.

Zahid hayal eder bizi meyhane zındığı,
Bilmezki sen ve hepimizdir tapındığı.
      
Gaipte bir muhevera geçmiş de pek hafi,
Gaybi’ye söylemiş bunu İdris-i Muhtefi.

Yahya Kemal Beyatlı

Hacı Bayram’ın Hak’ka kavuşmasının ardından öğretileri çeşitli yorumlamalara uğramış, gerçek  mirasçısı olduğu söylenen  mürşitleri etrafındaki gruplaşmalar Bayramaliğin bir kaç kola yayılması sonucunu ortaya çıkarmıştır. Hacı Bayram’ın en önemli müritleri olarak Ak Şamsettin ve Bıçakçı Ömer Dede kabul edilmektedir.

Ak Şemseddin mürşidinin zamanında Göynük ve Beypazarı’na yerleşmiş, oralarda irşad ile meşgul olmuştur. Hacı Bayram’dan sonra tarikatının ikiye ayrılacağı ve bu ayrılmayı ateşin çözeceği söylentisi ise şöyledir:

“Ak Şemdeddin, Bıçakcı Dede’den Hacı Bayram’ın tacını ve hırkasını ister. Dede, bunları teslim için Ak Şemseddin’i bir Cuma günü evine davet eder. Meğer Dede orada odun toplatıp bir büyük ateş yaktırmış. Ak Şemseddin geldiği vakit pervasızca ateşe giren ve bir müddet kalan Bıçakcı Dede, başındaki tac ile hırka yandığı halde kendi bedenine hiç bir zarar dokunmaksızın çıkmış.  Ak Şemseddin bir daha Ömer Dede’nin işine karışmamış.”

Tarikatın birinci koluna Ak Şemseddin’den dolayı Şemsiye-i Bayramiye denilmekte olup, ikinci kola ise Ömer Dede’nin hırka ve tacının kalmamasından yani sıradan halkın kıyafetlerine girdiğinden (melamet) Melamiyye-i şuttariyye denir.

Melamilik ilk kez Hamudun Kassar adında Nişaburlu bir sofi tarafından yayılmış olup Kassariye adıyla (ilk dönem melamileri) anılır. İkinci dönem melamiliği Bayramiye olmaktadır.

16. yüzyılda Kanuni döneminde Şeyhülislam İbni Kemal’in fetvasıyla At Meydanı’nda 12 müridiyle idam edilen Çelebi Şeyh İsmail Maşuki ve Şeyhülislam Ebusuut’un fetvasıyla Deveoğlu çeşmesi önünde bir kaç müridiyle idam edilen Bosnalı Şeyh Hamza Bali’den sonra melamiler Hamzaviye olarak anılmaya başlamışlardır. Ancak Melami Şeyhi Arnavut asıllı sütçü Beşir Ağa’nın 1662’de 90 yaşını geçmiş olduğu halde Şeyhülislam Sunizade Mehmet Emin’in fetvasıyla Fenerbahçe’de fenerin içinde boğdurularak denize atılması ve ertesi gün de 40 müridinin boğdurulması, melamilerin  gizliliği yeğ tutmalarına sebep olmuştur.

Melamilerin vasıflarındandır:
Gösteriş için, başkaları tarafından övülmek maksadıyla ibadet yapmazlar.
Kendilerine eza ve cefa edenlere iyilikle karşılık verirler.
Nefislerine karşı daima düşmanlık içindedirler.
Zikri; dille, kalple, sırla ve ruhla yapmak üzere dörde ayırırlar.
Bir mükafat beklemek üzere ibadet yapmazlar.
Melamiler keramet ve harika göstermeyi Allah’a karşı edepsizlik sayarlar.
İbadetlerle övünmeyi aklın noksanlığı ve Allah’a karşı küstahlık olarak kabul ederler.

Edebi yönü

Hacı Bayram Veli’ye ait çok az sayıda şiir bulunmaktadır. Var olan bir risalenin ise O’na ait olmadığı söylenmektedir. Hacı Bayram’ın şiirlerinde Yunus Emre’nin etkileri görülür:

Çalabım bir şar yaratmış iki cihan arasında
Bakıcak didar görünür ol şarın kenaresinde

Nagihan ol şara vardım anı ben yapılur gördüm
Ben dahi bile yapıldım taş u toprak aresinde 

Şakirtleri taş yonarlar yonub üstada sunarlar
Tanrının adın anarlar  her bir taşın paresinde 

Ol şardan oklar atulur gelür sineme dokunur
Aşıklar canı satılur  ol şarın bazaresinde

Şar dedikeri gönüldür ne âlimdir ne cahildür
Aşıklar kanı sebildür ol şarın kenaresinde
       
Bu sözümü ârif anlar cahiller bilmeyüp tanlar
Hacı Bayram kendi banlar ol şarın minaresinde



Orhan Gazi, I. Murad, Yıldırım Beyazid, Çelebi Mehmet ve II. Murad devirlerini gören ve kurduğu Bayrâmîlik tarîkatıyla Anadolu’nun manevi yapısının şekillenmesine katkıları bulunan Hacı Bayram Velî, 1430-32 yılında Ankara’da vefât etmiştir.  Vefâtından birkaç yıl önce yaptırılan ve kendi adıyla anılan caminin yanına defnedildi. Kabrinin üzerine daha sonra inşâ edilen türbe, Ankara’nın en önemli ziyaret yerlerinden biridir.



Mehmet Zengin
06 Şubat 2016, İstanbul


Kaynaklar
-Hacı Bayram-ı Veli, Fuat Bayramoğlu, Cilt 1, Türk Tarih Kurumu, 2. Baskı 1989, s.14,15,39,40,60,73,74,75,76,79.
-Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Mehmet Fuad Köprülü, Külliyat 4,  Alfa Yayınları 1. Basım 2014, s.458,459,460,461,462.
-Melamilik ve Osmanlı Devri Melamileri, Hazırlayan Şaban Er, Kutupyıldızı Yayınları, s.6,7.
-Osmanlı Toplumunda Dervişler ve Abdallar, Lucy Mary Jane Garnett, Dergay Yayınları, s.113,116,117.
-Melamilik ve Melamiler, Abdülbaki Gölpınarlı, Kapı Yayınları, 6.Baskı 2015, s.3,4,5,6,7,33,34,40,41,42,190-206.
-Osmanlı’da İlk Yerel Manevi Oluşum: Hacı Bayram Veli ve Bayramiyye Ekolünün Anadolu’ya Etkisi, Makale, Yrd.Doç.Dr. Hamdi Kızıler, Karabük Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tasavvuf Bölümü.
-İsmail Hakkı Bursevî’nin   “Şerh-İ Ebyât-I Hacı Bayram-I Velî” Adlı Eseri (Metin ve İnceleme),   
Arzu Polatoğlu, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslâm Bilimleri Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Danışman Prof. Dr. Mehmet Demirci, 2008
-Osmanlı İmparatorluğu'nda Marjinal Sufilik Kalenderiler, Ahmet Yaşar Ocak, Timaş Yayınları, 3.Baskı 2016 İstanbul, s.208-215.
-Şeyh İsmail Maşuki (1508-1528), İsmail Kaygusuz,  http://www.ismailkaygusuz.com/414/560/566.html



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nefes mi, buğday mı? Yunus Emre

Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli

Sarı Saltık