Tapduk Emre
Anadolu’nun Nefesi 13
Tapduk Emre
“Hakikatın mânâsını
şerh ile bilmediler
Erenler bu
dirliği riya dirilmediler”
Yunus Emre
13. yüzyılın
Küçük Asya’sına Horasan’dan gelen erenler, Anadolu’da öyle bir ilmin ateşini
yakıyorlardı ki, bu ilim yüzyıllar geçmesine rağmen alevini kaybetmeyecek ve
bereketli topraklarda nice önemli olaylara da başlangıç teşkil edecekti. Moğol
kasırgasının Anadolu’da dirlik bırakmayıp halkı zulme uğrattığı bir zamanda
parlayıverdi Anadolu’nun bu ışığı. Sonradan Abdalan-ı Rum olarak anılacak topluluk,
insanı özüne götürecek hakikat sırrının da müjdeleyicisi oldu.
Anadolu
bozkırına doğudan yükselen güneş, mânâ aleminin de aydınlatıcısı oldu. Birliğe
ve dirliğe elzem ihtiyaç duyulan bu zamanda (13.yy), gönlün derinliklerinde
gizlenen anlam, Hak yolcusu erenler sayesinde gün yüzüne çıkıp topluma ulaştı.
“Taptuk’un
tapusunda, kul olduk kapusunda
Yunus miskin
çiğ idik, piştik elhamdülillah”
Horasan’dan
Anadolu’ya gelen bu Hak yolcusu erenlerden biri de Tapduk Emre idi... Vilayet
Name’de Tapduk Emre ile ilgili bölüm şöyle anlatılmaktadır:
“Rum erenleri,
Hacı Bektaş-ı Veli’ye gidecekleri vakit, Emre’ye, haydi dediler sen de bizimle
gel. Emre çok kuvvetli bir er idi. Dost divanında bütün erenlere nasip
üleştirilirken Hacı Bektaş adlı bir er görmedik dedi. Hacı Bektaş’a gitmedi. Hacı Bektaş’a Emre’nin
sözünü haber verdiler. Hünkar, Sulucakarahöyük’te Kadıncık Ana’nın evine yerleşince
her taraftan muhip, mürit gelip ıhtırılanmaya başlandı. Hünkar, Saru İsmail’i
gönderip Emre’yi çağırttı. Emre yanına gelince Hacı Bektaş, siz dedi dost
divanında erenlere nasip üleştiren Hacı Bektaş adında bir kimse görmedik
demişsiniz, o nasip üleştiren elin nişanesi vardır onu da bilir misiniz? Emre,
o divanda bir yeşil perde vardı dedi, onun ardından bir el çıktı bize nasip
üleştirdi. O elin avucunda latif, yeşil bir ben vardı, şimdi bile görsem
tanırım. Hacı Bektaş elini açtı. Emre, Hacı Bektaş’ın avucunda o güzelim yeşil
beni görür görmez, üçkere ‘Tapduk Hünkarım’ dedi. Bundan sonra adı Tapduk Emre
kaldı. Emre başındaki tacı çıkarıp Hünkara teslim etti. Hünkar, tacı
tekbirleyip giydirdi. O da izin alıp makamına döndü.”
Tapduk Emre bir Anadolu erenidir. Ehlibeyt öğretisiyle
onlarca derviş yetiştirmiştir. Bunlar arasında ünü günümüze kadar gelen ve
düşünceleri ile bütün insanlığı aydınlatan Yunus Emre de vardır.
Yunus Emre’nin
mürşidi Tapduk Emre müridi kadar tanınmamış gibidir ama Yunus’u yetiştiren,
mânâ alemine girmesine yardım eden O’dur. Şiirlerinde şeriat, tarikat, marifet
ve hakikatten bahseden Yunus Emre meşrebini şöyle tarif eder:
“Yunus’a
Tapduk’dan oldı hem Barak’dan Saltuk’a
Bu nasib çün
cuş kıldı ben nice pinhan olam.
Ayrıca,
“Varduğumuz
illere şol safa gönüllere
Baba Tapduk
ma’nisin saçduk elhamdülillah”
derken
Tapduk’un Babalılardan olduğunu bildirmektedir. Barak Baba Giylan da
öldürülmüştür. Bir şathiyesinde mürşidinin Saru Saltuk oduğunu açıklar. Saru
Saltuk ise 1260’larda Rumeli’ye geçmiştir. Barak Baba ve Saru Saltuk tarihsel
olarak Hacı Bektaş ile çağdaştırlar ve iletişimdedirler. Vilayet-Namede de halifeleri olarak
görünürler.
Yunus
Emre’nin, Tapduk dergahında kaldığı ve 40 yıl hizmet ettiği sürede dergahın
kapısından eğri odun sokmaması, mürşidi Tapduk’un dergahında eğrilik olmadığına
bir işaret olmakla birlikte, Yunus’un Hak erenlerden gördüğü Tapduk’a ve
yaşattığı felsefeye karşı duyduğu saygı ile bağın da bir imgesidir. Burada, bir tasavvuf dergahında “40 yıl hizmet
etmek” ifadesi Anadolu’ya özgüdür ve kırklar inancıyla da ilişkilendirilebilir.
Tarihi
kaynaklarda Tapduk Emre hakkında çok detaylı bilgiler olmasa da bazı veriler
önemli yer tutar. “O’nun silsilesi
şeyhi Barak Baba vasıtasıyla Sarı Saltuk’a ulaşır. Barak Baba’nın bir Haydarî
dervişi olduğu bilinmektedir. Bu durum Tapduk Emre’nin de bir Babaî-Haydarî
dervişi olabileceğinin delilidir. Baba unvanını taşıması da Tapduk Emre’yi
doğrudan Sarı Saltuk’un müridlerinden sayar. Rivayete göre zikir meclisinde
kadın ve erkekleri bir arada toplayan Tapduk Baba başlangıçta Sarı Saltuk
tarafından eleştirilse de daha sonra onu ikna etmeyi başarır ve müridi olur.
Aynı şekilde Hızırnâme’de, Sarı Saltuk ile Tapduk Emre’nin isimleri birlikte
zikredilir.”
Bazı
araştırmacılar da Tapduk Emre’yi Orta Asya kökenli Türkmenlerden Kirmani ile
ilişkilendirmektedirler. Tasavvufi yol ve düşünce sistemi Türkmenlerin yaşayış
tarzına uyan Evhadüd’ün Kirmani, bu çevrede ilgi görmektedir. Tarihin seyri
açısından çok sayıda olumsuz olduğu düşünülen fetvalar çıkaran Ebuu Suud Efendi
bir risalesinde Tapduk Emre’nin Kirmani ve İbnü-l Arabi’den ders aldığını
söyler ve Arabi’nin Taptuk’a öğrettiği dört duanın Yunus Emre’nin dilinin
çözülmesinde rol oynadığını belirtir.
Kilidin açılması
Yunus Emre’nin
Tapduk Dergahı’nda 40 yıl sırtında odun taşıyarak hizmet ettiği günlerin
birinde, erenler meclisi kuruldu ve oduncu Yunus da şeyhinin meclisinde yer
aldı. O mecliste Yunus-ı Guyande adında tanınmış bir ilahici de vardı. Mecliste
Tapduk Emre’ye vecd-u hal geldi.
Guyande’ye “Şevkimiz vardır, haydi sen de biraz terennüm et” dedi. Bu
ifadeyi bir kaç kez tekrar eden Tapduk Emre, ses çıkmayınca Yunus Emre’ye döndü
ve şöyle dedi:
“Haydi, artık
zamanı geldi, kilidin açıldı. Hacı Bektaş-ı Veli’nin sözü yerine geldi. Durma,
söyle”. Bu vakadan sonra Yunus Emre’nin dilinin çözüldüğü ve kilidinin açıldığı
anlatılır.
Tapduk Emre ve
bu yoldaki erenlerin toplumda ve özellikle Türkmenler arasında önemli yer
tutmasının nedenini biraz irdelemek yerinde olacaktır. Orta Asya’dan gelen
Türkmen toplulukları eski inanış ve göreneklerine uygun olan felsefi yaklaşım
ve inanışları, kendi yaşamlarıyla harmanlamış hatta bazı kötü yaftalara maruz
kalmalarına rağmen yaşatmaya devam etmişlerdir. Bugün de bu gelenekleri
sürdürmektedirler. Tapduk Emre de Türkmen yaşayış biçimine uygun olarak Horasan
erenlerinin sürdürdüğü halkçı söylemi kendi dergahında Hak’ka kavuşana dek
devam ettirmiştir. Bu yol Türmenler arasında ve kırsalda gayet anlaşılır bir
yoldur. Yaşamı, bozkırda, doğa ile iç içe geçen konar göçer topluluklar,
kendilerine onların dili ile anlatılan bu tasavvufi ekolü kolay bir şekilde
anlamış ve benimsemişlerdir. Tapduk’un talebesi Yunus’un şu sözleri de bunu
desteklemektedir:
“Dağlar ile
taşlar ile
Çağırayım
Mevlam seni,
Seherlerde
kuşlar ile
Çağırayım
Mevlam seni”
Türkmenlere
Türkçe ile seslenmek elbette anlaşılır bir üsluptu. Arap ve Fars dili
etkisinden uzak olan bu tasavvuf ve felsefe şekli uzun bir süre ötekileştirilmişti de. Türkçe’nin 14. yüzyılda bile küçümsendiğini
Aşık Paşa şu beyiti ile anlatır:
“Türk diline
kimesne bakmaz idi
Türklere
herkiz gönül akmaz idi
Türk dahi
bilmez idi bu dilleri
İnce yolu ol
ulu menzilleri”
Halka anladığı
ile seslenen erenler, mensubiyetlerini de belli ederler. Tapduk Emre’nin
talebesi Yunus Emre de elbette mürşidinin yolundadır. Yunus’un şu dizeleri de
bunu işaret etmektedir:
“Şeriat
tarikat yoldur varana
Marifet
hakikat andan içeri”
“Kırk bin kırk
dört tabakatmeşayıh evliyalar
Dört kapıdır
kırk makam dem evliya demidir”
“Evvel kapı
şeriat geçse andan tarikat
Gönül evi
marifet aşk hakikat içinde”
Mehmet ZENGİN,
20 Ekim 2016, İstanbul.
Kaynaklar
-Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Mehmet Fuad Köprülü,
Külliyat 4, Alfa Yayınları, s.332, 360,361,362, 363,364,428,429.
-Yunus Emre Divanı ve Şerhi, M.Efdal Emre, Eser Kitap, s.41,42,43.
-Manakıb-ı Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli, Vilayet-Name, Abdülbaki
Gölpınarlı, İnkılap Kitapevi, s.21,110.
-Hacı Bektaş-ı Veli ve Bektaşilik, M.Es’ad Coşan, Server İletişim,
s.126, 127, 133, 136, 137.
-Yunus Emre’nin Mürşidi Tapduk Emre, Mustafa Tatcı,
s.8,9,10,11,12,120,121,122.
-Selçuklular Zamanında Konya’da Dini ve Fikri Hareketler,
Prof.Dr.Mikail Bayram, s.90,91,92.
-Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, cilt 40, Haşim Şahin,
s.13.
-Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri, Ahmet Yaşar
Ocak, İletşim Yayınları, s.175,176,177.
-Anadolu’da İslamiyet, Ord.Prof.Dr. M.Fuad Köprülü, Akçağ
Yayınları, s.35-52.
-Osmanlı Tarihini Yeniden Yazmak, Kuruluş, Halil İnalcık,
Hayykitap, s.74,75,76,77,78,79.
-Kültür Tarihi Kaynağı Olarak Menakıbnameler, Ahmet Yaşar Ocak,
Türk Tarih Kurumu, s.46-55.
- http://www.yunusemre.gov.tr/index.php/yunus-emre/tapduk-emre
-Yunus Emre Divanı’nda İdeal İnsan (Makale), Yrd.Doç.Dr. Ahmet
Doğan, Ahi Evran Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü.
Yorumlar
Yorum Gönder