Fatma Bacı

Anadolu’nun Nefesi 16
Fatma Bacı

“Hünkâr Rum ülkesine yürüdü. Elbistan’da Ashab-ı Hehf mağarasına uğradı. Orada bir erbain çıkardı, Kayseri’ye doğru yola çıktı.Hünkâr Hacı Bektaş Veli Rum ülkesine yaklaşınca mâna aleminden Rum erenlerine esselamü aleyküm Rum’daki erenler ve kardeşler diye selam verdi. Bu sırada Rum ülkesinde elli yedi bin Rum ereni sohbette, meclisteydi. Rum’um gözcüsü de Karaca Ahmet’ti.

Hünkârın selam verdiği Fatıma Bacı’ya malum oldu. Mecliste yemek pişirmedeydi. Fatıma Bacı ayağa kalktı, Hünkârın bulunduğu tarafa döndü, elini göğsüne koydu, üç kere aleykümselam dedi, yerine oturdu. Meclistekiler bu hali görünce kimin selamını aldın dediler.  Fatıma Bacı, kendisi dedi Horosan erenlerinden fakat şimdi Beyt Allah tarafından geliyor.”

Vilayet-Name (Menakıb-ı Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli)

Fatma Bacı ve Anadolu Bacıları, Moğol saldırılarının affa izin vermediği bir zaman dilimi olan 13. yüzyılda Kayseri’de tarih sahnesine çıktı. Belki de yalnızca bu coğrafyada değil, Orta Doğu’da, Avrupa’da ve tüm Asya’da o zamana dek görülmeyen bir kadın örgütlenmesiydi Anadolu Bacıları. Böylelikle Bacılar; meslek kollarında, çeşitli meclislerde ve iktisadi yaşamda kadının da var olduğunu söylüyordu.

Alman Doğu Bilimci Franz Taeschner’in araştırmalarında gündeme getirdiği bu teşkilat kültürel, ticari ve sosyal alanda hayli etkindi. Taeschner bu yapıya çok şaşırmış, bir kadın örgütlenmesine o dönem için ihtimal dahi vermemişti. Hatta adının Bahşiyan-ı Rum ya da Hacıyan-ı Rum olması gereken zümrenin bir hata sonucu Bacıyan-ı Rum olarak anıldığını iddia etmişti. Oysa Osmanlı Tarihçisi Aşık Paşazade, Anadolu’da 13. yüzyılın zümreleri arasında Anadolu Bacıları ve bacıların lideri Fatma Ana’nın varlığından söz etmekteydi. Evliya Çelebi ve M.Fuad Köprülü gibi isimlerin eserleriyle Bektaşi kaynaklarında da Anadolu’da kurulan bacı teşkilatı yer alıyordu.

Fatma Bacı Kimdi?
Prof.Dr. Mikail Bayram’ın üzerinde epey bir araştırma yaptığını gördüğümüz Anadolu Bacıları ve onların lideri Fatma Bacı kimdi? Bayram’ın çalışmaları bu konu üzerine hayli ışık tutan cinsten.

“Bu kadın Sivrihisar’da Seyyid Nurettin’in kızıydı, henüz evlenmemişti.”

Hacı Bektaş Vilayetnamesi’nde Fatma Bacı’nın Seyyid Nureddin’in kızı olduğu belirtilirken, Prof.Dr. Bayram, Kadıncık’ın Fütüvvet Ehli Şeyh Evhadud-din el Kirmani’nin kızı olduğunu söylüyor. Prof.Dr.Bayram, Muhammed es-Sivasi tarafından kaleme alınan Evhadud-din el Kirmani’nin mekanıbnamesinde bu Türk sofinin küçükken hayli yaramaz olan kızından söz edildiğini ve bu kızın adının Fatma olduğunu ifade ediyor.

Mescid ve zaviyeye bitişik evde kim ikamet ediyordu?
Menakıbnamesinden öğrenildiği kadarıyla Şeyh Evhadud’din-i Kirmani, Anadolu’da bulunduğu dönemde çoğunlukla Kayseri’de ikamet etmekte, sıklıkla da Erciyes Dağı eteğindeki Battal Mescidi’ne gitmektedir. Eserde ev şöyle tarif edilmektedir:
Kayseri’de Kulahduzlar Mahallesi’nde Debbağlar çarşısında mescid ve zaviyeye bitişik, bir kapısı mescide diğer kapısı da dışarıya açılmaktadır.

Mikail Bayram, menakıbnamede tarif edilen bu evde Fatma Bacı’nın ve eşi Ahi Evren’in oturduğunu söylemekte, Türkmenlerin uğradığı siyasi ve fikri baskılar nedeniyle, Ahi Evren’in adının gizlendiğini düşünmektedir. Zira kaynaklardan, Şeyh Evhadud’din-i Kirmani’nin Ahi Evren’in hocası olduğu açığa çıkmaktadır. Ahilik müessesesinin Kayseri’de kurulduğu, Anadolu Bacıları’nın da yine burada faaliyete geçtiği düşünülürse Evhadud’din Kirmani’nin kızı Fatma Bacı’nın Ahi Evren’le olan izdivacın ardıdan bir süre burada kaldıkları söylenebilir.

Kulahduzlar Mahallesi
Ahi Evren “Dabbağların Piri” olmakla birlikte 32 çeşit esnaf ve sanatkarın da lideri idi. Esnaf zümresinin günün koşullarına uygun olarak teşkilatlanarak gelişmesini sağladı. Kayseri’de bulunan ve sanayi sitesi diyebileceğimiz Kulahduzlar’da hanım el sanatları ile ilgili işyerleri de bulunmaktaydı.

Dokumacı ve örgücülerden söz eden Şeyh Evhadud’din-i Kirmani Menakıbnamesi’nden de çıkarılacağı üzere Bacı Teşkilatı böylelikle varlık gösterdi ve Külahduzlar Mahallesi ya da Örgücüler Mahallesi denilen yapı oluştu. Fatma Bacı da bu örgütlenmenin hem kurucuları arasında yer aldı hem de liderliğini üstlendi.

1205’li yıllardan başlayarak 1237 yılına kadar Anadolu Selçuklu Sultanları da bu yapılanmayı teşvik etti.  I.Gıyasud’din Keyhüsrev ve oğulları I. İzzeddun Keykavus ile I. Alaeddin Keykubat’ın Ahilere ve Bacılara büyük destek verdikleri bilinmektedir.

Bacılar Teşkilatı’nın kurulmasındaki nedenlerin başında dokuma ve örgüye ihtiyaç duyulmasını, kadınların ticari, kültürel ve siyasi alanda da etkin olmalarını sağlayarak dayanışma içinde bulunmalarının gaye edilmesini gösterebiliriz. Ahilerin kadın kolu olduğu düşünülen Bacıyan-ı Rum, genç kızları himayesine almış, eğitim, ev sahibi olmaları gibi konularda sorumluluk üstlenmiş ve kimsesiz yaşlı kadınların bakımında da rol oynamıştır. Kurulan Külahduzlar Mahallesi ile Türkmen kız ve kadınları, debbağlanan derilerin yünlerini işlemiş ve değerlendirmişlerdir.

Kayseri Müdafası ve Esaret
Selçuklu Sultanı Gıyaseddin Keyhüsrev’in Baycu Noyan komutasındaki Moğol Ordusu’na 1243’de Kösedağ’da yenilmesinin ardından Moğollar  Sivas ve Erzincan’ı yağmalayarak Kayseri’ye yürüdüler. Ahilerce iki hafta boyunca kent savunuldu. Kaynaklar bir kısım Ahilerin de Erciyes Dağı eteklerindeki Battal Mescidi civarında pusu kurduğunu, mancınıklarla kalede gedik açmaya çalışan Moğol askerlerine karşı akınlar düzenleyerek direnişe destek verdiklerini belirtmektedirler. Ancak anlaşıldığı kadarıyla şehrin muhafızı Ermeni asıllı Hacok oğlu Hüsamüddin’in ihaneti ile Baycu Noyan şehre girmiş, Kayseri’yi koruyan Ahiler kılıçtan geçirilmiştir. Genç erkekler, kadın ve kızlar da esir edilmiştir. Bunlar arasında Fatma Bacı da bulunmaktadır.

Anadolu Ahileri ve Bacıları, Kayseri savunmasında çok büyük bir darbe aldılar ve sarsıldılar. Evhadud’din Kirmani’nin vefatından takriben beş yıl sonra gerçekleşen ve Ahi Evren’in de Konya’da tutuklu olduğu döneme denk gelen bu vaka sonrasında Fatma Bacı 15 yıl kadar Moğollarca rehin tutuldu.

Esaretten dönüş
Fatma Bacı’nın esaretten kurtulması kolay olmadı. 1258’de Selçuklu Sultanı 4.Ruknud’din Kılıçaslan döneminde Vezir Muinud’din Süleyman ve Fahruddin Ali ile Beylerbeyi Hatıroğlu Şerafuddin, yardım ve siyasi destek için Hulagu Han’a gittiklerinde esarette bulunan Fatma Bacı’nın da serbest bırakılmasını istediler. Bu şekilde Ahilerden ve Türkmenlerden destek alabilmeyi umuyorlardı. Böylece Fatma Bacı’nın esaret yılları sona erdi ve Kırşehir’e geldi.

Kırşehir ayaklanması ve bu kentten ayrılış
Anadolu’da Türkmen ve Ahiler 1261 yılında Moğol yanlısı yönetime Kırşehir’de ayaklanınca ayaklanma Moğol asıllı Cacaoğlu Naruddin tarafından bastırıldı ve Ahiler kılıçtan geçirildi. O tarihte 90’lı yaşlarda olduğu tahmin edilen Ahi Evren de bu ayaklanmada öldürüldü. Kaynaklardan eşi Fatma Bacı’nın ise sağ kurtulduğu anlaşılıyor.

Evhadud’din Kirmani Menakıbnamesi’nden öğrenildiği kadarıyla Fatma Bacı bu olay sonrasında babasının arkadaşları olan Şeyh Bedruddin ve kardeşi Şeyh Şahabuddin’e sığındı. Bu iki şahsa ait bazı kitabelerden Ereğlili oldukları ve orada ikamet etikleri ortaya çıkıyor. Ayrıca Kayseri’de evvelce Kirmani ile bulunduklarına ve Ahiliğe gönül verdiklerine de yine eserde yer veriliyor.

Menakıbnamede, Fatma Bacı’nın Şeyh Bedruddin’in müritlerinden Eminuddin Yakup ile evlendirildiği de belirtilmektedir. Böylece Fatma Bacı’nın bir süre Ereğli’de ikamet ettiği ancak ne kadar süreyle burada kaldığı belirlenememektedir. Fakat bir süre sonra tekrar himayesiz kaldığı da su yüzüne çıkmaktadır.

Kadıncık Ana Sulucakaraöyük’te
Osmanlı Tarihçisi Aşık Paşa Anadolu’da Gaziyan-ı Rum, Abdalan-ı Rum, Ahiyan-ı Rum ve Bacıyan-ı Rum olmak üzere dört taiyefe ayırdığı zümreler içinde, Bacıyan-ı Rum ve Hatun Ana ile Hacı Bektaş’ın temasını anlatmakta, Hacı Bektaş’ın Fatma Ana’ya ilim ve irfanını aktardığını da yazmaktadır. Vilayet-Name’de adından sıkça söz edilen (Kadıncık, Kadın Ana, Kutlu Melek, Fatma Ana, Fatma Bacı) Fatma Bacı; Ereğli’nin ardından, bugün adı Hacıbektaş olan Sulucakaraöyük’e gelmiş ve Hacı Bektaş-ı Veli’nin himayesine girmiştir. Hacı Bektaş Vilayetnamesi’nde O’nun İdris ile evli olduğunun bildirilmesi, Fatma Bacı’nın üçüncü bir evlilik yaptığını da ortaya çıkarır mahiyettedir:

“Çepni ulularından Yunus Mukri adlı birisi vardı. Bilgin, üstün, olgun bir hafızdı. Yunus Mukri’nin İbrahim, Süleyman, Saru ve İdris adında dört oğlu vardı. Yunus Mukri’nin ölümünden sonra oğulları Kayı’dan göçüp Sulucakaraöyük’e geldiler. İdris, babası gibi bilgin ve üstün bir kişiydi. İdris’in ahiret hatunlarından bir karısı vardı. Adına Kutlu Melek derlerdi. Aynı zamanda kendisini sayıp ağırlarlar, Kadıncık diye hitap ederlerdi. “

Hacı Bektaş’ın akrabası Abdal Musa’nın da zaman zaman uç bölgelerden gelerek Hacı Bektaş’ın gizli bilgi ve kerametlerini teslim ettiği Fatma Bacı ile sonraki yıllarda görüştüğünü bildirilmektedir. Burada akla şu soru geliyor. Fatma Bacı, kocası Ahi Evren’in öldürülmesinin ardından neden uç bölgere gitmedi de iç bölgede kaldı? Ahi Evren ile Hacı Bektaş Veli arasındaki münasebet bu soruyu açıklıyor olabilir. Bazı tarihçiler Hacı Bektaş Veli’nin bir süre Kayseri’de bulunduğunu ve Fatma Bacı’nın Babası Evhadud’din Kirmani ile Kayseri’de görüştüğünü ima etmektedirler. Muhtemeldir ki Hacı Bektaş Veli, Anadolu’ya geliş tarihi olarak söylenen 1228-1232 yıllarında Fatma Bacıyı da Kayseri’de tanımış olsa gerektir. Ahi Evren ile olan tanışıklığı da yine Kayseri kökenli olmalıdır. Bu da yaşı hayli ilerlemiş olan Fatma Ana’nın Hacıbektaş’a sığınışını açıklayabilir. Hacı Bektaş’ın Hakk’a yürümesinin ardından da Fatma Bacı’nın bir süre dergahı idare ettiği düşünülmektedir.

Evhadud’din Kirmani Menakıbnamesi’nin, Fatma Bacı hayatta iken yazıldığını yine menakıbnameden öğreniyoruz. Eserin 1260 yılından sonra ne zaman kaleme alındığı bilinmiyor. Hacı Bektaş Veli 1271 yılında Hakk’a kavuştuysa Fatma Bacı da bu tarihten sonra Hakk’a yürümüş olsa gerek. Fatma Bacı’nın mezar taşı Hacıbektaş’ta olmakla birlikte kitabede tarih yazılmamıştır.

Nezihe Araz’ın dediği gibi; adının Fatma Hatun’dan Kadıncık Ana’ya ve Kutlu Melek’e yükseltildiği Fatma Bacı, Anadolu’ya sevgi, hoşgörü ve vefa ışıklarını saçarak hatırlanmaya devam ediyor...

Mehmet ZENGİN, 04 Ağustos 2017, İstanbul.


Kaynaklar
-Aşıkpaşazade Tarihi, Osmanlı Tarihi (1285-1502), Hazırlayan Prof.Dr.Necdet Öztürk, Bilge Kültür Sanat 2013, s.307,308.
-Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu, Ord.Prof.Dr. Mehmet Fuad Köprülü, Akçağ Yayınları, 7.Basım Ankara 2013, s.113,114.
-Fatma Bacı ve Bacyan-ı Rum, Prof.Dr. Mikail Bayram, Nüve Kültür Merkezi, 3.Baskı 2008, s.45-58.
-Menakıb-ı Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli, Vilayetname, Abdülbaki Gölpınarlı, İnkılap Kitabevi 2014, s.18,19,26,27.
-Osmanlı Tarihini Yeniden Yazmak Kuruluş, Halil İnancık, Hayy Kitap, 8.Baskı İstanbul 2014, s.74,75,76,77,78,79.
-Anadolu’da İslamiyet, Ord.Prof.Dr. M.Fuad Köprülü, Akçağ Yayınları, 2.Baskı Ankara 2012, s.56,57,70,71,72.
-Osmanlı’nın Manevi Temelini Oluşturan Gerçek, Dervişler-Babalar ve Bektaşi Dergahları, Cemal Canpolat, Markiz Yayınları, İstanbul 2012, s.61,62,63,64,65,81,82.
-Sosyal ve Siyasi Boyutlarıyla Ahi Evren – Mevlana mücadelesi, Prof.Dr. Mikail Bayram, Nüve Kültür Merkezi 2012, s.52,53,54,55,56,57,60,61.
-Abdal Musa Velayetnamesi, Prof.Dr. Abdurrahman Güzel, Türk Tarih Kurumu Yayınları 1999, s.18,19,20,84,85.
-Menakıbul Kuddisiye fi Menasıbil Ünsiyye, Elvan Çelebi, Hazırlayanlar: İsmail.E.Erünsal, Ahmet Yaşar Ocak, Türk Tarih Kurumu Yayınları 2014, s.66,67.
-Tarih, Heteredoksi ve Babailer, Reha Çamuroğlu, Kapı Yayınları Aralık 2016, s.161-168.
-Selçuklular Zamanında Konya’da Dini ve Fikri Hareketler, Prof.Dr.Mikail Bayram, Nüve Kültür Merkezi Yayınları, Ocak 2008, s.85,89,90,93,94,95.
-Küçük Asya’da Selçuklular, Vladimir Aleksandroviç Gordlevskiy, Tercüme: Prof.Dr.Abdülkadir İnan, Yayına Hazırlayan Prof.Dr.Timurlan Omorov, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2015, s.167,168,169,171,174,175,176.
-Anadulu’nun Kadın Erenleri, Nezihe Araz, Özgür Yayınları Şubat 2001, s.101,102,103.
-Türk Edebiyatı’nda İlk Mutasavvıflar, Mehmed Fuad Köprülü, Alfa Basım Yayım 2014, s.280,291,305,306,307,308,309.
-Ahilik Araştırmaları 1913-1932, Yusuf Turan Günaydın, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2015, s.129,130,131,132,133,134.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nefes mi, buğday mı? Yunus Emre

Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli

Sarı Saltık