Barak Baba

Anadolu’nun Nefesi 19

Barak Baba

"Yunus'a Tapduk'dan oldı
Hem Barak'dan Saltuk'a
Bu nasib çün cüş kıldı
Ben nice pinhan olam"

Yunus Emre

Anadolu’nun manevi önderlerinden kabul edilen ve tesiri de bulunan Barak Baba, Moğol baskısının arttığı 13. yüzyıl ortamında Küçük Asya’da dünyaya geldi. Çoğu kaynak kesin olmamakla birlikte onun doğum yerini Tokat olarak gösterir. Ölüm yılı kesin olmamakla birlikte 1307 dolayıdır.

Araştırmacılar Barak baba’nın Babai Hareketi’ne mensup bir Kalenderi-Haydari şeyhi olduğunu belirtmektedirler. Genç yaşlarında Sarı Saltuk’a intisap ettiği ve Barak(Köpek) lakabını da Saru Saltık’un verdiği ifade edilmektedir. Barak Baba’nın ne zaman Sarı Saltık’a intisap ettiği bilinmemekle birlikte Kırım’da yaşadığı dönemin olabileceği üzerinde durulmaktadır.

Barak Baba Anadolu’yu baştan başa dolaşmış ve kısa zamanda şöhret kazanmıştır. Yaşadığı dönem Moğol egemenliğindeki Selçuklu olduğundan, dolaştığı illerde Moğol askerleri ve yöneticileri ile de temas kurmuş, aralarına girmeyi başarmıştır. Namının İranda Moğol İlhanlı sarayına kadar ulaştığı ve Gazan Han(1295-1304) tarafından saraya çağırıldığı da bilinmektedir. Kaynakların ortak görüşü Barak Baba’nın, Moğol şamanlarına çok benzediği yönündedir. Sarayda Gazan Han tarafından bazı tecrübelere tutulan Babak Baba’nın hükümdarın gözüne girmeyi başardığı anlaşılmaktadır.

Arap kaynakları Barak Baba’nın Dımaşk’ta bulunduğu dönemi ayrıntılarıyla anlatmaktadır. Hatta bu kaynaklarda yapılan tasvirler de dikkat çekicidir. Barak Baba ve dervişlerinin kılık kıyafetlerinden uzun uzadıya bahsedilirken saç, sakal ve kaşlarının bütünüyle kazındığını buna karşın sarkan gür bıyıklarının bulunduğundan söz edilir.

Barak Baba’nın Moğollar’da bıraktığı izler
Ahmet Yaşar Ocak’ın İbn Hacer’in “es Safedi” eserine dayandırdığı bilgilere göre Barak Baba’nın Gazan Han’dan sonra gelen Olcaytu Hudabende(1304-1317)döneminde de Moğol içinde etkinliğini sürdürdüğü ve itibarını da koruduğu görülmektedir. Şiiliğin 12 İmam mezhebini resmen kabul ederek Müslüman olan Olcaytu Hudabende, Barak baba’yı, çeşitli yerlere gönderdiği elçilik heyetlerine dahil etmiştir. 1305-1306 yıllarında Memluk Sultanı Melik’ün Nasr ile görüşmek üzere mahiyetindeki Kalenderi dervişleriyle Dımaşk’a gidişi de bunlar arasında yer alır. Barak baba Gilan’a gitmiş ancak burada hoş karşılanmamıştır. Moğolların hasmı olan Gilanlılar, yanındaki dervişleriyle birlikte onu öldürmüşlerdir. Ecri Şer uygulanarak öldürüldüğü belirtilmektedir. Haberi duyan Olcaytu Hudabende Gilanlıları cezalandırmış, çok sevdiği Barak Baba’nın hatırasına da Sultaniye’de bir türbe inşa ettirerek oraya gömdürmüştür. Dervişleri içinse vakıflarla desteklenen bir zaviye yaptırmıştır. Bu vaka Moğolların kendi şamanlarına benzeyen Barak Baba’ya karşı duydukları saygı ve sevginin önemi açısından dikkate değer bir husustur.

Anadolu’daki etkileri
Barak Baba’nın sadece İran’da değil Anadolu’da da çok sayıda dervişi bulunduğu ve bunlara Barakıyyun denildiği bilinmektedir. Abdülbaki Gölpınarlı’nın tespit ettiği 1351 tarihli bir mezar kitabesinden Baraklılar’ın 14. yüzyıl ortalarına kadar mevcudiyetlerini koruduğu anlaşılmaktadır. Haydariliğin 13.yüzyılda ve 14.yüzyılda Anadolu’da ve kısmen İran’da Barakıyyun tarafından temsil edildiği de tarihçiler tarafından ortaya atılan bir görüştür.

Barak Baba ve dervişlerinin Anadolu’da güçlü bir iz bıraktığı görülmektedir. Barak adına sahip bazı köy isimlerine rastlanılmakta olup bu köylerin Baraklılar zümresine sahip dervişlerce kurulmuş olması mümkündür. Afyonkarahisar, Bursa, Kırşehir ve Yozgat’ta bu isimde köyler bulunmaktadır.

Yunus Emre’ye tesiri
Barak Baba’nın Yunus Emre üzerinde de tesiri bulunmaktadır. Yazımızın giriş kısmında Yunus’a ait olan dörtlükte de ifade edildiği üzere Barak Baba, Tabduk Emre vasıtasıyla Yunus’un felsefe dünyasının şekillendirilmesine katkı yapmıştır. Babai çevrelerine mensup olduğu anlaşılan Tapduk Emre’nin yine Yunus’un şiirlerinden  Barak Baba’nın müridleri arasında bulunduğu da ortaya çıkmaktadır. Tarihi kaynaklardan anlaşıldığı kadarıyla 13.yüzyılda Barak Baba’ya mensup Baraklılar nasıl ki varsa, Tapduk Emre’ye ait Tapduklular da bulunmaktaydı. Niğdeli Kadı Ahmed’in eseri olan “el-Veledü’ş-Şefîk”te Baraklılar gibi Tapduklular’ın da şeriate pek uymadıkları ifade edilir.

Hacı Bektaş Veli Vilayetnemesi’nde de Barak Baba’nın bahsi geçmektedir. Saru İsmail’e olan vasiyetinde Hacı Bektaş-ı Veli, “Bir Halifem de Barak Baba’dır: Ali Emiri, gerçek bir erdir. Ona da söyleyin Karasi’ye varsın Balıkesri’ye gidip orasını yurd edinsin” der.

Kalenderilik
Yukarıda da belirttiğimiz üzere Barak Baba Moğol Şamanları’na benzetildiğinden Moğol içinde kabul görüyordu. Arap kaynaklarına göre Barak Baba Dımaşk’a gittiğinde yanında 100 kadar müridi bulunmaktaydı. Bunlar başlarına iki yanında boynuzlar bulunan keçeden birer başlık giymişlerdi. Saç, sakal ve kaşları kazınmış olduğu haldeydi ama bıyıkları gürdü. Boyunlarında küçük ziller ve aşık kemikleri asılıydı. Davullarının temposuna uyarak raks eder, güçlü naralar atarlardı. Arap kaynaklarında geçen bir tasvir şöyledir:

“Rum diyarından bize yabancılar geldi
İlginç halleri ve görünüşleriyle
Öküz boynuzu gibi boynuzlarıyla
İblis bile ürküp onlardan kaçar”

Görüldüğü üzere Araplar, Barak Baba ve dervişlerinin görünümlerinden korkmakta, kılık kıyafetlerini de yadırgamaktadırlar. Bazı araştırmacılar bu özelliklerin Kalenderi Haydari dervişlerinin tipik özellikleri arasında yer aldığını söylemektedirler. 

Peki kimdi bu Kalenderler ve tarih sahnesine nasıl çıkmışlardı? Miladi olarak 9.yüzyıla dayanan bir akım olan Kalenderilik “İçinde yaşadığı topluma ve kültüre, siyasal düzene karşı çıkarak dünyayı kaale almayı değer görmeyen ve bu düşünce tarzını günlük hayat ve yaşantıda da açığa vuran, bunu mistik bir zihniyet dünyasına dönüştüren tasavvuf akımı” olarak tanımlanabilir. Kalenderiliğin bir tarikat haline gelmesinde rol oynayan şahsiyetin ise 13.yüzyılın ilk yarısında yaşayan Cemalüd-din Savi olduğu dile getirilmektedir.

Tarihçiler, Kalenderiliğin sabit bir yapı ve tek bir tarikat şeklinde teşkilatlanan bir sufilik tarzı olmadığını ifade etmektedirler. Örneğin Kalender olmakla birlikte Otman Baba, Şemsi Tebrizi, Baba Uryan, Fahruddin-i Iraki ve Evhaduddin-i Kirmani farklı tasavvufi telakkilere sahiptiler. Ortak özellikleri dünyevi olan her şeyi geri plana atmaları ve yalnız ilahi aşkı önemseyerek bu doğrultudaki kaideleri değerlendirmeleriydi. Kalender kelimesinin ilk olarak ne zaman kullanıldığı tam olarak bilinmese de 11.yüzyıla ait risale, halk ezgisi ve bazı rubailerde rastlandığı görülmektedir. İslami bazı çevrelerce zındık olarak yaftalanan Kalenderiler’in Melamet anlayışını daha ileri götürdükleri, topluma muhalif olma konusunda da hayli istekli oldukları söylenir.

“Barak Baba Risalesi”
Barak Baba’dan yazılı olarak kalan tek metin Kelimat-ı Barak Baba adlı risaledir. Araştırmacılar bu risalede yer alan kimi unsurların ve söyleniş tarzının Altay Şamanizmi’nden farksız olduğunu söylemektedirler. Risalenin en eski nüshası 1449 tarihli Amasya’da istinsah edilen nüshadır. Barak Baba Risalesi’nde Şamanların anlaşılmaz rumuzlarla dolu sözlerine benzeyen ifadeler belirli zamanlarda Kalenderiler tarafından şerh edilmiştir. Bu şekilde Kalenderiler arasında elden ele dolaşan Barak Baba risaleleri oluştuğu ileri sürülmektedir.

Mehmet ZENGİN, 11 Şubat 2018, İstanbul.

Kaynakça
-Osmanlı Tarihinde İslamiyet ve Devlet, Halil İnalcık, Türkiye İş Bankası Kültür yayınları, 3. Baskı 2017 İstanbul, s.47,90,91.
-Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu, Ord.Prof.Dr. Mehmet Fuad Köprülü, Akçağ Yayınları, 7.Basım Ankara 2013, s.115.
-Anadolu’da İslamiyet, Ord.Prof.Dr. Mehmet Fuad Köprülü, Akçağ Yayınları, 2. Baskı Ankara 2012, s.55,56,57.
-Osmanlı İmparatorluğu’nda Marjinal Sufilik, Kelenderiler, Ahmet Yaşar Ocak, Timaş Yayınları, 3.Baskı İstanbul 2016, s.68,69,119-124.
-Horosan Erenleri /Melametiler, Ahiler, Bacılar, Gaziler, Abdallar, Mehmed Hakan Alşan, Kurtuba Kitap, İstanbul 2012, s.317,318.
-Abdalan-ı Rum ve Geyikli Baba, Ali Haydar Avcı, LaKitap, 1. Baskı Ankara 2015, s.153,154,155.
- Osmanlı’nın Manevi Temelini Oluşturan Gerçek, Dervişler-Babalar ve Bektaşi Dergahları, Cemal Canpolat, Markiz Yayınları, İstanbul 2012, s.75,80,81.
-Manakıb-ı Hünkar Hacıbektaş-ı Veli, Vilayetname, Abdülbaki Gölpınarlı,İnkılap Kitabevi İstanbul 2014, s.88.
-Klasik Kaynaklarda Heterodoks Dervişler ve Heterodoksi, Ahmet Taşğın, DBY Yayınları 2012, s.69-98.
-Barak Baba ve Hayvan Ata Miti, Dr. Yaşar Kalafat, Kültür Evreni
51, s.58,59.
-Halk Edebiyatımızda Zümre Edebiyatı, Abdülbaki Gölpınarlı, s.363-370.
-Batılı Seyyâhların İzleniminde Sufiler, Doç. Dr İbrahim Şirin-Kocaeli Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, Sûfî Araştırmaları S.5, s.26,27,28.
-Kutbul-Alevi'nin Barak Baba Risalesi Şerhi, Haydar Âli Diriöz, s.167-170, PDF Doküman.
-Yunus Emre'nin Tasavvuf Zinciri, Şeyhi, Yaşadığı Çağ ve Tarikatı; Kamil Şahin, Diyanet Dergisi Cilt.27 S.1, 1991, s.162,163,164.
-Tahrir Defterlerine Göre Anadolu’da Kalenderîler ve
Haydarîler, Yard. Doç. Dr. Sadullah Gülten-Ordu Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, s.37,38.
-Abdalân-ı Rum Topluluklarının İnanç Gelenekleri Üzerinden Semah İbadetinin Temellerine Bir Bakış, Doç. Dr. Cenk Güray-Yıldırım Beyazıt Universitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı Öğretim Üyesi, Hünkâr - Alevilik Bektaşilik Akademik Araştırmalar Dergisi, s.7-12.
-Barak Baba, Ahmet Yaşar Ocak, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Cilt.05, S.62
- Türkiye Selçuklularında Dini Eserler, Muhammet KEMALOĞLU, Alevilik-Bektaşilik Araştırmaları Dergisi S.12, 2015,  s.151,152,156.
- Nurettin Topçu’ya Göre Sûfîlik ve İslâm Sûfileri, Selami Şimşek- Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tasavvuf Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi,
S.41, Aralık 2015, S.1370,1371,1380.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nefes mi, buğday mı? Yunus Emre

Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli

Sarı Saltık